1955 yılının 7 Eylül günü, orta ikinci sınıf için kayıt yaptırmak üzere Kadıköy'den geldi Mehmet Ali... Tünel'den Beyoğlu'na çıktı ve o dehşet manzarasıyla karşılaştı. 6 Eylül gecesi İstanbul, tarihinin en kirli sayfalarından birini yaşamıştı. İstanbul Ekspres gazetesinin ?Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı? yalanıyla kışkırtılıp sokağa dökülen çapulcular, gayrimüslimlere ait dükkânları, evleri basıp yağmalamış, güvenlik kuvvetleri olan bitene seyirci kalmıştı. Geç vakit sıkıyönetim ilan edilmişti ama artık çok geçti; 7 Eyül sabahı, İstiklal Caddesi'ndeki her üç dükkândan ikisi tahrip edilmiş haldeydi. Birand, yerle bir olmuş vitrinleri, sokaklara saçılmış eşyaları, top top kumaşları, çarşafları gördü. Dehşete kapıldı. Sokağa tanklar dizilmiş, harabe halindeki mağazaların önüne jandarmalar dikilmiş, ahali sokağa dökülen eşyalardan işe yarayanları seçip götürmeye başlamıştı. Mısırlı mağazasının önünden geçerken, ?Mösyö Mısırlı?nın, astığı Türk bayrağının önünde oturduğu iskemlede, ?Ben Türk?üm! Bunu bana neden yaptılar?? diye ağladığını, ?Her şeyim gitti, mahvoldum,? diye çırpındığını gördü. Okulun yanındaki kilisenin kapıları zorlanmış ancak içeri girememişlerdi. Büyük şaşkınlık içinde okula gitti. Tenhaydı. Arkadaşlarından yeni haberler öğrendi. Öfkeli kalabalık, gayrimüslim mezarlarına saldırmıştı. Mezar taşlarını kırmış, mezarları açmış, cesetleri çıkarmış, kabirde para ziynet aramışlardı. Savunmasız insanlara ve onların mezarlarına yönelik bu barbarlık karşısında dehşete düştü Mehmet Ali... O gün gördüklerini yıllar sonra Atina'da, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Theodopulos'a anlattığında şu cevabı alacaktı: ?O gün ben de oradaydım. Konsoloslukta görevliydim. Senin gibi Pera'yı ve mezarlığı ağlayarak dolaştım. O gün ilk kez Türklerin gerçekten barbar olduğunu düşündüm ve korktum. Birand da aynı şeyleri düşünmüş, içinde yaşadığı toplum adına korkmuştu. O günden sonra mahallede birlikte oynadıkları Eleni'lerin, Elenor'ların göç etmesi, okulda önce Rum, sonra da Ermeni ve Yahudi öğrencilerin gözyaşları içinde veda etmesi, o liberal Galatasaray'ın içinde faşizan görüşlerin türemesi, Birand'da çok derin izler bıraktı. Kendisini sevmeyen; ama kendisine benzemeyeni hiç sevmeyen, yabancı düşmanı bir toplumda yaşadığı duygusuna kapıldı. Geçen yıllar, bu duyguyu değiştirmeyecek, aksine perçinleyecekti. s. 45 - 46
Diğer Can Dündar Sözleri ve Alıntıları
- Kış boyu baharı iple çekmişken...
... şimdi sonbaharı özlemem neden? - Zamanında ülkenin düşünen gençlerini gömenler, bugün gençlerin düşüncesizliğinden sorumsuzluğundan şikayet ediyor.
- Herkesi potansiyel suçlu gören bir paranoya;''Ya bizdensin ya onlardan'' dayatması;''En doğru hayat tarzı bizimki'' fanatizmi;''İyilere karşı kötüler'' kamplaşması:milliyetçi bir hezeyan;şiddete dayalı çözüm tutkusu;toplu intikam çılgınlığı;en ufak itiraza tahammülsüzlük;her sağduyu çağrısını ihanet sayan bir gözükaralık... İçselleşmiş, kendiliğinden, sıradan bir faşizmin alametleri bunlar...
- "Aşk devrimcidir.Otorite,düzen, nizam tanımaz. Coşkuyla çarpan iki kabin yarattığı etkiye hiçbir direnç dayanmaz. sınırlar, harp içindir; aşk sınırdan anlamaz. yaş,sosyal statü,renk,ırk,cins,dil,mezhep,milliyet farkı,tutkuya mani olamaz. iki yürek buluştu mu onları dizginleyen çitler, bariyerler, örf ve adetler, gelenek ve görenekler, ilkeler, nizamnameler, akrabalar, ebeveynler tutuşur. Ten derde ilaç olur; ölüm ayrılığa yeğ tutulur. seven iki yürek ayrılmaya zorlandıkça birleşir.Aşk yalnızca içten yıkılabilen bir kaledir.sadece aşıkların birbirini yemesiyle yok olur."
- Her zaman, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiye yapılan haksızlığı iliklerinize değin hissedecek kadar duyarlı olun.
- Hayvanların salınıp insanların jipten kafeslere tıkıldığı kocaman bir hayvanat bahçesi Kenya...
- Anlıyoruz ki, diğer tüm türlerle birlikte kendi soyundan olanlara da kıyacak kadar vahşileşebilen tek bir canlı yaşıyor yeryüzünde...
- Anladım ki, sevmekten vazgeçmek cinayettir.
- Belkide asıl yenilenmenin her gece bir parkı yıkarak otopark yapmaktan yada lider eskilerinin artan kumaşlarından yeni liderler çıkartmaktan değil, yüzyıllar aynı kitapçının aynı rafında sergilenen kitapların içeriğini değiştirebilmekten ve o kitapları yersiz yurtsuz dilencilere bile okutabilmekten geçtiğini farkedebilmenin etkisi.
- Havada yarın umudunu soluyorum. Bunun kanıtı yüzlerce ayrıntı kaydoldu belleğime...