- Birine duyduğunsevgi arttıkça yüzüne doğrudan bakabilme gücün azalır. Gercek aşıklar ölmemek için uzaktan bakarlar.zaten aşktan ölecek hale geldiklerinde, sevgilinin yüzüne bir kez doğrudan bakmak yeterlidir. Gerçek aşık, sevgilinin yüzüne, bütün perdeleri yırtarak, doğrudan ama gerçekten kalbiyle, ruhuyla bir kere bakarsa o an içinde ölür. Aşığın ölümünden sual olunmaz. Öldüyse aşk için, aşk acısıyla, aşktan ölmüştür. - birini gerçekten sevmişsen kalbinden başka hiçbir şeyin kalmamıştır; aşk, evvela aklından başlayıp ne var ne yok herşeyini birer birer terk ettiğin uzunca bir yoldur. Bu yolda kalbinden başka ihtiyaç duyabileceğin hiçbir şey yok nasıl olsa. ihtiyacı bırak, aşk yolunda olanın kalbinden ötesi perdedir., yüktür. Aslında bir yerden sonra kalbi de yüktür ama taşımaya değer tek yük bu olduğundan,sevgiliyi taşımanın hatırına kendi kalbine tahammül eder insan. - kafamdan geçen hiçbir kelime onun güzelliğinin karşısında bir cümleye dönüşecek kadar güçlü gelmiyordu. - Her cüret bir hesap taşır sevdiğine. - Bir dahaki sefere beni de çağır, birlikte ağlayalım. Tek başına ağlayan kadınları daha ne kadar kakdıracak bu bütün kötülüklerden beli eğilmiş, bu dizleri üzerine çökmüş, bu hor ve kaba kulkanılmış dilsis dünya? Sahi by dünyanın bir sili var mıdır? Bynca dilin konuşulduğu dünyanın dilsizlik sancısı. Tek başına, içini çeke çeke ağlayan kendini tutmak isteyip te tutamayan, gözlerini silerken ellerine göz kaleminin sşyahı bulaşmış, karşısında biri varmış gibi gözlerini sabit bir noktaya dikip öylece bakakalan kadınların sızısıyla kararıyor gökyüzü. Bu kapalı gökyüzü, yaz günü içimizi saran kasvet, bu kimsesizlik hissi. İnsan gökyüzüne bakıca hissedebiliyor yakınlarında bir yerlerde tek başına ağlayan kadınların varlığını. Kuşlarıb uçuşundan, bir çocuk parkı ıssızlığından. Bir şeylerin yanlış gittiği duygusu; ajansların geçmediği, kalbimizi meşgul eden, aklımızı yoran. Tek başına ağlayan kadın. Dünyanın kırık kalbi. Dünyanın dip boyası gelmiş saçları. Dünyanın rutubetli duvarları. Sadece nakaratını hatırladığımız o eski şarkılar. Bir dahaki sefere söyle birlikte ağlayalım. - Bir erkeğin canı çok yandığında gözü yaşarır, babası öldüğünde gözü yaşarır, evine ekmek götüremediğinde gözü yaşarır ama bir kadın terk ettiğinde o zaman gerçekten ağlar. - galeano haklı, gece uyumayan bir adöaın gözkapaklarının arasında muhtemelen bir kadın sıkışıp kalmıştır. Gözlerini kapattığında acıtan, gözlerini yakıp yaşartan bir kadın orada bir resim gibi asılı durur. - Bir kadın evden gidince, oraya artık ev demek doğru değilm kadın evden gidince geriye yalnızca duvarlar kalır. Kadının ayrıldığı evi ısıtamazsınız. Kadın evden gidince geriye yalnızca üşümek kalır. Kadının terk edip gittiği evi aydınlatmaya lambalar yetmez. Kadın evden gidince geriye yalnızca karanlık kalır. Kadın gidince yalnızca suskunluk kalır. - İnsan olana daha ne söylersin ki? hayırsız - maharet sihirbazlıkta değil, birine hiç karşılık beklemeden kalbini verebilmektir. En büyük, en görkemli sihir, birini sevebilmektir. - Her sabah uyanınca aklıma sen geliyorsun ve çocukluğumdan kaşma bir damla gözyaşı, nasıl bir gözyaşıysa artık, ne yapsam yakamı bırakmıyor; çok zaman gözlerime kan oturdu, sonra kurudu ağlamaktan ama o bir damla kaldı oralarda bir yerde bir dünya ağrısı gibi kalakaldı, alımlı bir intihar gibi, bir ilkgençlik utancı gibi, bir çocukluk muskası gibi, bir doğum izni gibi, bir baba özlemi gibi, bir yoksulluk sızısı gibi kalakaldı, işte o bir damla gözyaşı, her sabah aklıma sen geldiğinde gözlerimden süzülüp içime akıyor. -izin ver, zarif bir vav harfinin kucağına yaslanır gibi yaslanayım hayaline.
Diğer Tarık Tufan Sözleri ve Alıntıları
- Kalk Kudüs'e gidelim..
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar.
Elleri taş tutacak yaşa gelsin. Kalpleri aşk tutacak yaşa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında. - Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız
- Bir çay ocağında otursak. Hani o oyunsuz olandan, hani o tabureleri olandan, hani o Fatih'te Malta'dakine benzer birinde. Otursak ve onu dinlesek. Terini silse, demli bir çay söylesek ve anlatmaya başlasa.
- Gidelim buradan.
Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim - Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
- Kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. En azından tüm bunları hissettiğini. Belki de böyle bir beklenti benimkisi. Çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim.
Asla söyleyemeyeceğim.
Oysa o kadar dilimin ucundalar ki.
Rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda. Uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı kaçırışım hep bundan.
Burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor.
Zaman diyorum, biraz daha zaman. Dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler.
Biraz zaman diyorum.
Kalbimin bir yanı sıcak kalabilirse bu kış, bir delilik daha yapacağım.
Ne bir portakal bahçesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim. Çiçekler bir açmaya görsün, bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim.
Aslında seni çok...
özledim. - Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor.
- Onu da öbür gün düşünürüz.
- Harfler amaçsızca kafamın içinde dönüyordu ve bir süre sonra anlamlı bir kelimeye, sese dönüşemeden can verip yığılıyorlardı. Cansız harflerin üst üste yığıldığı bir toplu mezar olmuştu zihnim. İnsanın söylemek istediklerini söyleyebilmesi nasıl da büyük bir nimetmiş meğer, o zaman anladım...
- Kalk Kudüs'e gidelim..
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar.
Elleri taş tutacak yaşa gelsin. Kalpleri aşk tutacak yaşa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında.