- Bir insan geleneksel olana karşı ne kadar düşmanca bir tavır alıyorsa, özel hayatında da o kadar büyük bir acımasızlıkla, yasalarını gelecekteki bir toplumsal durumun ortaya koymasını istediği normları geçerli kılacaktır. Sanki bu normlar ona, henüz hiçbir yerde gerçekleştirilmemiş olduklarına göre, hiç değilse kendi hayatında yoğurulmaları görevini yüklemekteymiş gibidirler. Oysa kendini zümresinin ya da halkının en eski gelenekleriyle uyum içinde gören adam, özel hayatında ara sıra inadına, kamu hayatında hoşgörü göstermeksizin savunduğu ilkelere ters davranır ve en ufak bir vicdan sıkıntısı duymadan, bu davranışını gizliden gizliye, kendi savunduğu ilkelerin sarsılmaz yetkesine en tutarlı bir örnek olarak över. Böylece ayrılır birbirinden anarşist-sosyalist ve tutucu politikacı tipleri.
- Veda edenin sevilmesi ne kadar daha kolaydır! Çünkü uzaklaşan kişi için, gemiden ya da trenin penceresinden sallanan o varla yok arası bez parçasının beslediği alev daha saftır. Uzaklık, gözden kaybolmakta olanın içine bir boya gibi işler ve onu munis bir kora çevirir.
- Yakınlık duyduğumuz biri ölünce, bunu izleyen ayların gelişmeleri içinde öyle bir şey vardır ki, -her ne kadar onunla paylaşmak istersek de- sanki ancak onun uzakta oluşu sayesinde meydana gelebildiğini fark eder gibi oluruz. Onu sonunda, artık anlamaz olduğu bir dille selamlamaktayızdır.
- Konuşma hürriyeti kaybolmakta. İnsanlar arasında eskiden konuşmada karşıdakinin üzerine eğilme gayet tabii bir şeyken, şimdi yerini ayakkabılarının veya şemsiyenin fiyatını sormak alıyor. Her sohbetin içine önü alınmaz bir şekilde, hayat şartları konusu, para konusu giriyor. Bu arada söz konusu olan ne bireyin endişeleri ve çilesi -böyle olsa, belki konuşanlar birbirleriyle yardımlaşabilirdi-, ne de konunun bütün içinde gözden geçirilmesi. İnsan sanki bir tiyatroda tutsakmış da, sahnedeki oyunu ister istemez izlemek zorundaymış, bunu ister istemez, durup durup yeniden düşüncenin ve konuşmanın konusu etmek zorundaymış gibi.
- Fikir hayatına karşı dizginlenmek bilmeyen bir düşmanlık ayaktakımının içine işlemiştir; ve bu düşmanlık fikir hayatının yokedilmesini sağlama bağlamak için gövdelerin küme küme bölünüp sayıya vurulması gerektiğinin farkındadır. Her nerede kendilerine bir fırsat verilirse, saf saf dizilir bu gövdeler, alay alay, yaylım ateşinin ortasına da dalarlar, mağazalara da. Hiç kimse önündekinin sırtından ileriyi göremez, herkes de, arkasındaki için böyle bir örnek teşkil etmekten gurur duyar. Bunu erkekler yüzyıllardır savaş alanında öğrenegelmiştir, ama zavallıların resmigeçidini, sıraya sokmayı, icat edenler kadınlardır.
- Söz düşünceyi fetheder, oysa yazı egemenliğine alır.
- Dilenciye bütün dinler büyük saygı göstermiştir. Çünkü dilenci nesnel ve sıradan olduğu kadar kutsal ve hayat verici bir iş olagelmiş olan sadaka verme konusunda gerek zihnin, gerekse düşüncenin temellerinin; gerek sonuçların, gerekse ilkelerin, acıklı biçimde yetersiz kaldığını göstermektedir.
- Sokakları dolduran kargaşanın bile itici, insan doğasının başkaldırmasına yol açan bir yanı var. Bütün sınıflara ve mevkilere mensup, birbirlerinin yanından geçip giden bu yüzbinler, aynı niteliklerin ve yeteneklerin taşıyıcısı olan, aynı ölçüde mutluluğu isteyen insanlardan oluşmuyor mu? ...Oysa onlar hiçbir ortak yanları, birbirleriyle hiçbir ilgileri yokmuşçasına, birbirinin yanından geçip gidiyorlar...