
Sevan Nişanyan
- Doğum: 1956
- İlköğrenimini Özel Pangaltı Ermeni İlkokulu'nda gördü; 1968'de, Milliyet gazetesi tarafından düzenlenen İlkokullararası Bilgi ve Kültür Yarışması'nda üçüncü oldu. Orta öğrenimini Işık Lisesi ve Robert Lisesinde tamamladı. 1974'te ABD'ye giderek Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesinde tarih, felsefe ve Güney Amerika Siyasi S... (devamı)
- Mustafa son günlerde yeterince tartışıldı, biz Kemal'e bakalım.
"Senin adın Mustafa benim adım Mustafa, gel seni repackage edelim" hikayesinin iler tutar yanı olmadığı meydanda. Belki Dede Korkut'taki Boğaç Han hikayesinden esinlenmiş bir mitleştirme çalışması. Öyle anlaşılıyor ki kendi kuşağının devrimci gençlerinin birçoğu gibi genç Mustafa da o devrin idolü olan Namık Kemal'den esinlenerek kendine mahlas seçmiş. Sonradan Arnavutluk'un ulusal kahramanı olan İsmail Kemal, liberal yazar Ali Kemal ve şair Yahya Kemal de aynı yıllarda anı trendin temsilcileri.
Hatırlayalım: Namık Kemal 1888'de sürgünde öldükten sonra siyasi yönden memleketin en hassas, en yasak isimlerinden biriydi. O devirde Kemal adını almanın, teşbihte hata olmaz, 1960'larda "Nazım", 70'lerde "Deniz" ya da günümüzde "Fethullah" adını almaktan farkı yok. Siyasi cüret bakımından yani, allah korusun, içerik değil.
İtiraf edeyim, geçen sene bir vesileyle Namık Kemal'i baştanbaşa okumak talihsizliğine uğradım. A) Yüz küsur yıl boyunca bu milletin beynini hasara uğratmış, B) bugünkü ulusalcı teranelerinin ağababası kimmiş, bu konularda epey fikir sahibi oldum. - Mustafa son günlerde yeterince tartışıldı, biz Kemal'e bakalım.
"Senin adın Mustafa benim adım Mustafa, gel seni repackage edelim" hikayesinin iler tutar yanı olmadığı meydanda. Belki Dede Korkut'taki Boğaç Han hikayesinden esinlenmiş bir mitleştirme çalışması. Öyle anlaşılıyor ki kendi kuşağının devrimci gençlerinin birçoğu gibi genç Mustafa da o devrin idolü olan Namık Kemal'den esinlenerek kendine mahlas seçmiş. Sonradan Arnavutluk'un ulusal kahramanı olan İsmail Kemal, liberal yazar Ali Kemal ve şair Yahya Kemal de aynı yıllarda aynı trendin temsilcileri.
Hatırlayalım: Namık Kemal 1888'de sürgünde öldükten sonra siyasi yönden memleketin en hassas, en yasak isimlerinden biriydi. O devirde Kemal adını almanın, teşbihte hata olmaz, 1960'larda "Nazım", 70'lerde "Deniz" ya da günümüzde "Fethullah" adını almaktan farkı yok. Siyasi cüret bakımından yani, allah korusun, içerik değil.
İtiraf edeyim, geçen sene bir vesileyle Namık Kemal'i baştanbaşa okumak talihsizliğine uğradım. A) Yüz küsur yıl boyunca bu milletin beynini hasara uğratmış, B) bugünkü ulusalcı teranelerinin ağababası kimmiş, bu konularda epey fikir sahibi oldum. - 20. yüzyıl ortalarına dek terörizm sözcüğü devlet terörü için kullanıldı. Bir de Rus İhtilali öncesinde Bolşeviklerin parti içinde ve dışındaki muhaliflerine uyguladıkları "devrimci şiddete" terörizm adı verildi. Ama sonuçta terörizm, elinde silah ve otorite olan bir teşkilatın, kendisine boyun eğmesi gerektiği halde eğmeyenlere yaptığı bir şeyin adı idi.
Kelimenin 1969 yılı dolayında çıkan yeni anlamı, Amerikan propaganda sanayiinin şaheserlerinden biridir. Neymiş, halka korku ve yılgınlık salmak amacıyla şiddet eylemlerine başvuranlar teröristmiş! Benim bildiğim bunlara eskiden ya isyancı ya da haydut denirdi. Yaptıkları işleri haksızlığa uğrama duygusundan yahut öfkeden ya da çaresizlikten yaptıkları bilinirdi. Amaçları da ahaliye korku salmak değil, zalim olduğuna inandıkları düzen güçlerine vurup ahaliyi yüreklendirmek olurdu. Dünya mı değişti, kelimelerin anlamı mı kaydı, pek emin değilim.
Ahaliye korku salan isyancılar mıdır, yoksa üç bin köyü yakıp yıkan, ağzını açanı tutup götüren, allahın dağındaki çobanı terörist diye bombalayanlar mı, onu da bilmiyorum. - Dil Devriminin en heyecanlı günlerinde (33 yahut 34 olmalı) açmışlar Divan-ı Lugat-i Türk'ü, iğitmek diye 900 senelik fiil bulmuşlar. Anlamı "hayvan veya köle beslemek, yetiştirmek". Bilmem neden, bu olsa olsa eğitmek olmalı diye karar vermişler, etrafta soracak doğru dürüst dilbilimci de yok, eğitmek diye Türkçeleştirmişler. Oysa kelimenin aslı besbelli /i/ ile iğitmek. Türkçede bunun gayet güzel bir türevi de mevcut. İğdiş, orjinal anlamı "besleme, ehli hayvan veya hizmetçi". Ama Kaşgarlı özellikle belirtiyor, Oğuzlar bunu "hadım edilmiş köle" anlamında kullanır diye.
- Vatanmillet jokerdir: bastın mı eli alırsın. Doksan senedir bu böyle. O yüzden tek bildikleri meslek emirle adam öldürmek ve ölmek olan kişiler, dilden tarihe, devlet yönetiminden eğitime kadar her alanda bilir bilmez konuşmayı kendilerine hak sayarlar. İtiraz edeni vatanmillet sopasıyla döveceklerine güvenirler. Millet sinmiş, kafa sallayıp susar.
Arkalarındaki o ideolojik zırh olmasa eminim çoğu kuzu gibi adamdır, oturur izah edersin, bir de kahve söylersin, ikna olur. Yani memleketi bozan cehalet değil: cehaleti kutsallaştıran zorbalık mezhebi. - Vatanmillet jokerdir: bastın mı eli alırsın. Doksan senedir bu böyle. O yüzden tek bildikleri meslek emirle adam öldürmek ve ölmek olan kişiler, dilden tarihe, devlet yönetiminden eğitime kadar her alanda bilir bilmez konuşmayı kendilerine hak sayarlar. İtiraz edeni vatanmillet sopasıyla döveceklerine güvenirler. Millet sinmiş, kafa sallayıp susar.
Arkalarındaki o ideolojik zırh olmasa eminim çoğu kuzu gibi adamdır, oturur izah edersin, bir de kahve söylersin, ikna olur. Yani memleketi bozan cehalet değil: cehaleti kutsallaştıran zorbalık mezhebi. - Kültür dili tabii ki büyük bir hazinedir, yüzlerce yıllık emekle oluşmuştur, unutulması yazıktır, günahtır, ona diyeceğim yok. Ama gençler, bu dili reddediyorsa bundan dolayı kabahati gençlerde bulmak komik olur. Kabahat o dili gençlere aktarmak için gereken MANEVİ OTORİTEYİ kaybetmiş olan yaşlılardadır. Onların aptallığıyla, küstahlığıyla, cahilliğiyle haşat edilen kültür (ve eğitim) ortamındadır.
Sen insanların en değerli on iki senesini vatan millet sakarya cart curtuyla heba edersen ("çağdaş yaşam" dedikleri odur!" o gençler ya ruh hastası olur, gözlerini belertip vatan millet sayıklamaya başlarlar. Ya da "kek lan bunlar" deyip kendi ruhsal gettolarına çekilirler, alternatif dillerini yaratmaya koyulurlar. "Kültür mültür hikaye" ekolüne asker yazılırlar. - "Kültür dili tabii ki büyük bir hazinedir, yüzlerce yıllık emekle oluşmuştur, unutulması yazıktır, günahtır, ona diyeceğim yok. Ama gençler, bu dili reddediyorsa bundan dolayı kabahati gençlerde bulmak komik olur. Kabahat o dili gençlere aktarmak için gereken MANEVİ OTORİTEYİ kaybetmiş olan yaşlılardadır. Onların aptallığıyla, küstahlığıyla, cahilliğiyle haşat edilen kültür (ve eğitim) ortamındadır. Sen insanların en değerli on iki senesini vatan millet sakarya cart curtuyla heba edersen ("çağdaş yaşam" dedikleri odur!) o gençler ya ruh hastası olur, gözlerini belertip vatan millet sayıklamaya başlarlar. Ya da "kek lan bunlar" deyip kendi ruhsal gettolarına çekilirler, alternatif dillerini yaratmaya koyulurlar. "Kültür mültür hikaye" ekolüne asker yazılırlar."
- Kültür dili tabii ki büyük bir hazinedir, yüzlerce yıllık emekle oluşmuştur, unutulması yazıktır, günahtır, ona diyeceğim yok. Ama gençler, bu dili reddediyorsa bundan dolayı kabahati gençlerde bulmak komik olur. Kabahat o dili gençlere aktarmak için gereken MANEVİ OTORİTEYİ kaybetmiş olan yaşlılardadır. Onların aptallığıyla, küstahlığıyla, cahilliğiyle haşat edilen kültür (ve eğitim) ortamındadır. Sen insanların en değerli on iki senesini vatan millet sakarya cart curtuyla heba edersen ("çağdaş yaşam" dedikleri odur!) o gençler ya ruh hastası olur, gözlerini belertip vatan millet sayıklamaya başlarlar. Ya da "kek lan bunlar" deyip kendi ruhsal gettolarına çekilirler, alternatif dillerini yaratmaya koyulurlar. "Kültür mültür hikaye" ekolüne asker yazılırlar.
- Şimdi, insanlarda ezelden beri "biz" ve "öteki" duygusu vardır.
Bizimkileri seversin, ötekilere gıcık kaparsın: temel bir içgüdüdür bu. Bizle ötekinin ayıracı bazen aşirettir, dar veya geniş memlekettir. Bazen dildir, bazen din veya mezheptir, bazen ortak töredir. Bazen meslek ve kültürdür, siyasi inançtır, takım ruhudur. Bu aidiyet duygusu hiçbir zaman tek bir boyuta oturmaz, en ilkel zannettiğin toplumlarda bile birbirleriyle çelişen, birbirine tam oturmayan birkaç aidiyet katmanı bulunur. İnsanı insan yapan da işte o çok katmanlılıktır. Çok katmanlıysan, o katmanlar arasında karar vermen gerekir; ne yapacağın belli olmaz. Değilsen zaten koyundan farkın yok.
Ulus devletin püf noktası, hocam, insanların aidiyet duygusunu tek boyuta indirgeyebilme ham hayalidir. Der ki, din ve mezhep farketmez; Kayserililik yahut Sivaslılık yok; takım ruhuna da ancak milli takım tuttuğun ölçüde cevaz veririm. Bir yanda birey var, öbür yanda tek ve mutlak itaat odağı, ulus! E ulusun neyi emrettiği nereden belli olacak? Ulusun sözcüsü olan Devlet ne diyorsa o! Bu kadar yalın: bütün toplumu koyuna dönüşterme projesidir.