- Sen benim itiraflarımı seviyorsun, değil mi? Bak, biraz sonra ben sana en gülünç ve korkunç itiraflarımı yapacağım.
Beş on dakika sonra Vildan elini divan yastıklarından birinin içine soktu ve küçük bir hançer çıkardı. Bunu görür görmez gülmeğe başladım. O da utancını daha kuvvetli bir kahkaha ile ezmeğe çalışarak:
- Ben sana evvelce söyledim, dedi, bu hem gülünç, hem de korkunç bir itiraf.
- İkisi birden nasıl olur, merak ediyorum.
- Şu berbat istihzanı biraz cebine koy da bak bu hançerin üstüne.
Baktım üstünde İtalyanca bir cümle oyulmuştu: Entrero in un cuore! Yüksek sesle bunu okudum ve beceremediğim için Vildan, İtalyan şivesiyle cümleyi tekrar etti.
- Evet? dedim.
- Mânâsı nedir biliyor musun? ?Bir kalbe gireceğim!? demek.
- Ah, bir hançere en yakışan iddia.
- Ve bu, senin kalbin.
- Daha güzel. Bu hançeri sapına kadar kalbimin içinde hissetmek isterdim.
- Fakat âlâ?
- Alay etmiyorum, ciddi söylüyorum.
- Bir hançerin keyfini kaçırmak için bundan daha kurnazca bir muvafakat olur mu? Bu hançer, kendisini istemeyen kalpler arıyor. Fakat bırakalım lâtifeyi. Bak bunun hikayesi nedir?
Hatıralarını yoklarken yüzünden tebessüm silinmişti. Bir iki yudum rakı içti:
- Bu hançeri ben İtalya?da kendimi öldürmek için aldım, dedi, fakat orada da burada olduğu gibi yapamadım, beceremedim. Bununla oradaki âşığımı da öldürmeği düşünmüştüm, onu da yapamadım, beceremedim. Bu yazıyı İtalya?da ben kazdırdım: Entrero in un cuore. Güzel değil mi? Bir hançere en yakışan iddia. Fakat bu bir kalbe girecek, mutlaka girecek. Belki senin kalbine değil; hayır, onu da yapamayacağım, beceremeyeceğim. Coşkun, çılgın bir gecenin sabahında, bunu evvelâ senin, sonra da kendi kalbimin içine saplamak istiyordum. Seni tanıdım tanıyalı bu hayal için deli oldum. Bu odayı seninle ya burada her zaman beraber yaşamak için yahut da burada beraber ölmek için hazırladım.
Hançeri elinde evirip çevirip duruyordu. Bir kaç kere: ?Bir kalbe gireceğim?, ?Bir kalbe gireceğim? diye tekrarladı. Sonra derin bir kederi zorla bir istihza içinde eritmeye çalışarak:
- Zavallı hançer, dedi, sen de, ben de bir kalbe giremedik. Ah ne kadar korkağım, ne kadar alçağım?