- Felâketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil,
annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur:
Çocuklarının felâketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarım
çocuklarına fazlasiyle iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan
anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür. - Bazan etrafımızda o kadar esrarlı bir
hâdise olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak
etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh herşeyi anlar, fakat bize anlatmaz,
böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar. - Bizden uzaklaşmadıkça bize görünmeyen sıhhat, itiyadın verdiği hissizlikle,
sağlamların şuurundan kaçıp nasıl ve nereye saklanıyor? Onu ben görüyorum, çünkü
benden uzak; onu ben Mithat Bey'in kırmızı yüzünde, çelikli damarlarında,
arkadaşımın otururken rahat gerilişlerinde, bacaklarını uzatışlarında, korkusuz
bakan gözlerinde görüyorum. - Meçhul ümitlere inanmadığım an, beni kurtaracak şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum. Ümit etmek bile az. Emin olmak ihtiyacı. Yalancı istikbalin şüpheli vaatlerine değil, teminatına ve senedine ihtiyacım var. Hâlbuki o vaat bile etmiyor ve kendine beni nasıl karşılayacağını sorduğum vakit, korkunç bir dilsizlikle susuyor.
- Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkarı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, mesela bir rençper fakat yaptığı iş dört tuğlayı üstüste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velakin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velakin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha alidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.
- Bütün sanatkar dediğimiz sınıf ve münevver dediklerimiz hep tereddüt geçiriyorlar: İnanmakla inkar arasında tereddüt; ferdi ve içtimai temayüller arasında tereddüt; 'moi'nın kendi üstüne doğru saldırışından başka bir şey olmayan kendi kendini tahrip aşkıyla, yaratıcı hırslar ve sevdalar arasında tereddüt.
- Kendisi bir kuyudur ki içine evvela kendisi düşmüştür.
- Ruhun işemesinden başka bir şey olmayan ağlamak...
- Senin bu göğsünle ruhun ve sonsuzluk arasında hiç mi münasebet yok?
- Ebedîlik. Bu, benim gözlerimin altında senin bakışındır.