
Mustafa İslamoğlu
- Doğum: 1962
- Mustafa İslamoğlu, 28 Ekim 1960 senesinde Kayseri'nin bir ilçesi olan Develi'de dünyaya geldi. İlk ve orta eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Kendisi ilk hocasının babası olduğunu, ilk Arapça ve temel İslami ilimlerini ondan aldığını söyler. Yüksek öğrenimine, ilk önce Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü'nde başlamış, akâbinde İlâhiyat Fak... (devamı)
- Aşkın çıraklığını Leyla'da, Mecnun'da çıkarıp aşkın ustalığını Mevlaya saklayanlara selam olsun.
İnsana aşık olmak ve aşkına rağmen Allahın çizdiği sınırda durmak...
Bu aşkı aşk ile aşmaktır... Aşkın zina ile kirletilmemiş aşıkların aşklarından doğan hata ve kusurları iki namaz arasında affedilen türden sayılmıştır. - Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez
Alemi tan eder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez
Her çeşit insandan birkaç eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi var
Rabbi yesirde dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez
Ellerin evinde çul fîraş olur
Burnu sümüklüdür gözü yaş olur
Bayramdan bayrama bir tıraş olur
Gider berbere de dükkân beğenmez
Dağlarda taşlarda dolaşan Yörük
İnsanlar içine çıkmayan hödük
Bir elife dili dönmeyen sürtük
Şehirde tecvitle Kuran beğenmez
Yayladan yaylaya konup göçer de
Arpayı buğdayı ekip biçer de
Mısır yaprağın kıyıp içer de
Tütünü bulunca duman beğenmez
Bir odası vardır gayet küçücek
Kendi aklı sıra keyf yetirecek
Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez
Seyranî söyledi bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur özü
Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Lal ü güher ister mercan beğenmez. - Aşkın çıraklığını Leyla'da, Mecnun'da çıkarıp aşkın ustalığını Mevlaya saklayanlara selam olsun.
İnsana aşık olmak ve aşkına rağmen Allahın çizdiği sınırda durmak...
Bu aşkı aşk ile aşmaktır... Aşkın zina ile kirletilmemiş aşıkların aşklarından doğan hata ve kusurları iki namaz arasında affedilen türden sayılmıştır. - Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez
Alemi tan eder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez
Her çeşit insandan birkaç eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi var
Rabbi yesirde dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez
Ellerin evinde çul fîraş olur
Burnu sümüklüdür gözü yaş olur
Bayramdan bayrama bir tıraş olur
Gider berbere de dükkân beğenmez
Dağlarda taşlarda dolaşan Yörük
İnsanlar içine çıkmayan hödük
Bir elife dili dönmeyen sürtük
Şehirde tecvitle Kuran beğenmez
Yayladan yaylaya konup göçer de
Arpayı buğdayı ekip biçer de
Mısır yaprağın kıyıp içer de
Tütünü bulunca duman beğenmez
Bir odası vardır gayet küçücek
Kendi aklı sıra keyf yetirecek
Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez
Seyranî söyledi bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur özü
Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Lal ü güher ister mercan beğenmez. - Daralıp gönlünü sıkma seyrani
Rıza-yı Bari'den çıkma seyrani
Gönül beytullah'tır yıkma seyrani
Elinden gelirse imaret eyle! - Allah'ın varlığını tartışan mantık,daha "yok"un varlığının tartışılamayacağı gerçeğinden bile habersizdir.Yok'un ne dilde,ne zihinde ve ne de vicdanda bir kaşılığı yoktur ki tartışılsın. Dilde karşılığı olmayan dile gelmez, zihinde karşılığı olmayan düşünülemez.Bir şey ki dile gelmez düşünülemez,yokluğuda tartışılamaz. Yok, ne mevcud'a dahildir,ne vücud'a sahiptir, ne de vicdan'a yansır. Dilde,zihinde ve vicdanda bir karşılığı olmayanı tartışmak imkansızdır. Dile,zihne ve vicdana gelmeyenin yok olduğunu söylemek hiçbir şey söylememektir. Hatta "yok yoktur" demek gibi bir mantıksızlıktan bile mahrum kalmaktır. İşin erbabı bir batılı ilahiyatçı şöyle der: "Fiziksel körlerin,renklerle ilgili dili gülünç saymaları için nedenleri yoktur; Tanrı'ya karşı kör olan eleştiriciler,anlayamadıkları bir tecrübeyi eleştirmek için,şu yukarıdakilerden daha çok nedene sahip değillerdir."
- İslam'a göre iman ağacı dört unsurdan oluşur: Kökü marifet, dalları ikrar, gövdesi tasdik, meyvesi ameldir. Bilgi iman ağacının kökünü temsil eder. Kur'an'a göre ilim imana alamet olan bilgiye denir, imana alamet olmayan bilgi ilim değil, malumattır,bilgidir, veridir, datadır. Bu yüzden Kur'an " kulları içinde Allah'tan layıkıyla ancak alimler haşyet duyar " buyurur.
Bilginin sermayesi Allah'ın insana ikramıdır. İnsan bilgiyi emanet değil mülkiyet olarak gördüğünde,sermayeyi kendisine emanet edenin emeğini inkar etmiş olur. Allah'ın Ekrem olduğuna iman eden ,onun ikramına nankörlük edemez. - Esmayı anlamak aklın miracıdır.Akıl edna olandan a'la olana yüceldikçe,esma-i hüsnanın çekim alanına girer. Esma-i hüsna akıl üzerindeki çekim gücünü artırdıkça,bilinç bilinçaltının baskısından azat olup özgürleşir. Bilinçaltının bilinç üzerindeki baskısı, içgüdülerin ve ayartıcı dürtülerin baskısı anlamına gelir. Bu baskıdan azat olarak yükselen bilinç, ilahi esmanın ışığından daha çok yararlanır. Bu ışık, tıpkı fotosentez yoluyla güneş ışınlarını bünyesinde enerjiye dönüştürerek meyveye duran bereketli bir ağaçta olduğu gibi, insanın iç dünyasında meyveye dönüşür. O dünyanın kışını bahara, çölünü göle çevirir. Esma-i hüsnanın eyleme dönüşmesi budur işte. Bunun en doğru karşılığı: " Allah'ın esmasıyla ahlaklanmak " olsa gerektir.
- Allah'ın esmasıyla ahlaklanan kişinin bakışında Basir ismi tecelli eder, duyuşunda Semi ismi tecelli eder, lisanında Kelim ismi tecelli eder, yaşayışında Hay ismi tecelli eder, sevgisinde Vedud ismi tecelli eder, şefkat ve merhametinde Rahman ve Rahim isimleri tecelli eder. İşte ünlü hadisteki " Ben kulumun gören gözü,işiten kulağı...olurum" hakikati, böylece gerçekleşmiş olur.
- Sevgiyi kavrayan herkes, Allah'ı bir gülü koklama rahatlığıyla kavrar. Sevgiyi anlayan herkes, Allah'ı anlamakta acze düşmez. Fakat sadece aklın kavradıklarıyla yetinen kimselere, Allah kendini açmaz. Onlar için elin uzanamayacağı , gözün göremeyeceği, kulağın duymayacağı yerdedir.