- Allah insana kendi türünden birilerini rol model olarak sunmakla , insanlıktan ümidini kesmediğini , insanın da kendi türünden ümit kesmemesi gerektiğini telkin etmektedir.
- Namaz onurdur; insanın önünde eğilmemek için , Allah'ın önünde eğilmektir.
- Oruç ruhu beslemek için bedeni aç bırakmaktır.
- Fazladan tekbirler , Bayram Namazı ile Cenaze Namazı arasındaki ortak noktadır. Bununla verilen mesaj açıktır: Müslüman en sevinçli anlarında da , en üzüntülü anlarında da Allah'tan kopmaz.
- Müslim olmak , bir yere gitmek değil kendine gelmektir.
- İnsan aslında efendisi olarak yaratıldığı şeyin kölesi kılınmışsa, bu öncelikle kendisini o mevkiye getirene, ardından bizatihi kendi eşrefiyyetine bir hakarettir. Paranın, malın, yeryüzünün, teknolojinin efendisi insan olması gerekirken, bütün bunlar insanın efendisi oluyorsa, insan haddi aşıyor demektir. Kur'an diliyle bunun adına "bağy" (taşkınlık) denir.
- İnsanı insan yapan değerlerin tümü katlediliyor. İşe yarar organları dumura uğratılarak insan et ve kemik yığını bir külçeye dönüştürülmek isteniyor. Alın teri ve zihin teri yıllardır sömürülen insanın, şimdilerde yürek terine el atılıyor. İnsanın teknolojinin işgalinden koruyabildiği son sığınağı olan duyguları parapsikoloji, telepati, telekinezi adı altında ticarete elverişli hale getirilmeye çalışılıyor.
- Şeytan savaşı önce yüreğinde kaybetti, ardından cennetini kaybetti. Cenneti kaybetmenin faturasını kendisine değil Allah'a ve insana çıkarttı: "Madem öyle, senin beni azdırdığın gibi ben de onları (azdırmak) için senin dosdoğru yoluna oturacağım." (7/16) Şeytan ayette de belirttiği gibi sırat-ı müstakim üzre. Ne ki doğru yola eğri oturmuştur. İnsanın da doğru yolda olması yetmemektedir. Doğru yolda doğru yürümesi gerekmektedir. Evet, şimdi de şeytan insana açtığı cepheleri sayıyor: "Sonra da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (7/17)
- Önlerden gelmesi insana dengeyi dünya aleyhine bozdurmak için, insanı kendisine verilmiş emanet olan dünyadan soyutlamak için. Klasik yorumlar da bunu güçlendiriyor. Arkalardan gelmesi, kalleşçe gelmesi; insanın dengesini ahiret aleyhine ve dünya lehine bozmak için; malı, kadını, evladı, makamı ve diğer dünyalıkları süsleyip püsleyerek sevimli göstermek için. Sollardan gelmesi; soldan değil, sollardan; yasaklara, haramlara, meylettirmesi; ezeli ve ebedi düşmanı olan insana Allah'ın koyduğu sınırları çiğnetmesi, bunu yaparken de çok cici bahaneler bulup insandan yanaymış gibi görünmesi: "Rabbinizin size bu iki ağacı yasaklaması, yalnızca sizin iki melek olmamanız ya da (cennette) ebedi yaşayanlardan olmamanız içindir. Ve "gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye de yemin etti." (7/20-21) Sağlardan gelmesi... En tehlikelisi de bu galiba. İnsanın güzel eylemlerini, hasenatını "salih amel"e dönüştürmemek için kibir, gurur, riya gibi parazitlerle bozması. Çalışıp çabaladığı halde insanın eline bir şey geçmemesi, yani tam anlamıyla "iflas"a sürüklenmesi. En yararlı eylemlerin içine attığı mikroplarla onları sahibi için en zararlı bir hale getirmesi. Bütün bunları yaparken "sürekli kötülüğü emreden" (12/53) nefsi yardımcı olarak kullanması, kötü işlerine, pis işlerine onu koşturması... Dahası, yeryüzündeki dostlarını (evliyau'ş-Şeytan), evliyasını (7/27), "Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinenler"i (7/30) kendi aralarında örgütleyerek bir şeytan partisi (Hızbu'ş-Şeytan) kurması ve o parti aracılığıyla müminler üzerinde şeytani bir siyaset yürütmesi; onları gütmesi, onları sürüleştirmesi...
- Esaret içimizde... Bizi önce yüreklerimizde tutsak ettiler. İşgal altındaki bir yürekle, işgal altındaki bir kafayla, hangi toprak parçasını kurtarmaya gideceksiniz? İmanları yüreklere mahkum etmişler. Yeryüzünün müstekbirleri bizi önce yüreklerimizden vurmuşlar. Öyle olunca elimiz imanın iktidarından çıkmış; gözümüz, kulağımız, zihnimiz, şuurumuz imanın iktidarından çıkmış. Bu organlarımız imanın egemenliği altındaki hürriyetlerini kaybetmişler. İmanımızın iktidarını elinden almışlar, hadımlaştırmışlar onu. İmana site olma istidadında yaratılan kalbimiz imana mahbes, imana makber olmuş. "Din bir vicdan işidir." sloganıyla yola çıkan iman düşmanları, kültürleriyle, eğitimleriyle, medyalarıyla, şeytanca oyunlarıyla koca bir devi Alaaddin'in lambasına geri sokmayı başarabilmişler.