Mine Söğüt
- Doğum:
- Babası bir deniz subayı olan Mine Söğüt, ortaöğrenimini Kadıköy Kız Lisesi'nde tamamladığı 1985 yılında babasını kaybetti. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümünde girdi.
Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş Gazetesi'nde başladı, İnsan Hakları Servisi'nde muhabirlik yaptı. Güneş Gazetesi'nin kapanmas... (devamı)
- "Yemek yapmayı, evi toplamayı, sizi anlamayı öğrenemedim. Benden ne istediğinizi öğrenemedim. Beni sevip sevmediğinizi hiç bilemedim. Sadece kendime çiçeklerden çaylar demledim ve sizi seyrettim."
- İstanbul, yangınları severdi. İstanbul, tarihini yazan yangınları severdi. İster inanın, ister inanmayın. İstanbul bir zamanlar baştan aşağı yangın demekti. Bir zamanlar ahşap şehir her yeni yangınla önce acıya sarınıp yerle bir olur, sonra sevince bürünüp yeniden dikilirdi. Bir oyun gibi. Acımasız çocukların, vahşi çocukların şuursuz ama bir o kadar da eğlenceli oyunu gibi... Bu yüzyıllarca böyle sürüp gittu. Ta ki, geçen yüzyıla... beton yüzyılına kadar. Ahşap egemenliğinin yıkılıp, taş, tuğla cumhuriyetinin kuruluşuna kadar. .. Artık yangınlar şehri yıkmıyor. Artık yangınlar insanları yutuyor.. Tıpkı şehri yıkmayan, insanları yataklarında uyurkeb zehirleyip, kavurup öldüren o kalleş bombalar gibi... Yangın çıkınca artık bir mahalle yok olmuyor, binalar küle dönmüyor, sadece insanlar ölüyor... İnsanlar ölüyor. .. İnsanlar ölüyor. .. (Syf : 120)
- İstanbul, yangınları severdi. İstanbul, tarihini yazan yangınları severdi. İster inanın, ister inanmayın. İstanbul bir zamanlar baştan aşağı yangın demekti. Bir zamanlar ahşap şehir her yeni yangınla önce acıya sarınıp yerle bir olur, sonra sevince bürünüp yeniden dikilirdi. Bir oyun gibi. Acımasız çocukların, vahşi çocukların şuursuz ama bir o kadar da eğlenceli oyunu gibi... Bu yüzyıllarca böyle sürüp gittu. Ta ki, geçen yüzyıla... beton yüzyılına kadar. Ahşap egemenliğinin yıkılıp, taş, tuğla cumhuriyetinin kuruluşuna kadar. .. Artık yangınlar şehri yıkmıyor. Artık yangınlar insanları yutuyor.. Tıpkı şehri yıkmayan, insanları yataklarında uyurkeb zehirleyip, kavurup öldüren o kalleş bombalar gibi... Yangın çıkınca artık bir mahalle yok olmuyor, binalar küle dönmüyor, sadece insanlar ölüyor... İnsanlar ölüyor. .. İnsanlar ölüyor. .. (Syf : 120)
- Hiçbir tıp kitabı doktorun suskunluğunun hastaya iyi gelebileceğini söylemez. Ama zaten tüm doğrular da kitaplarda yazmaz.
- Sabahın erken saatlerinde uyanmak, uyanıp da pencereden dışarı gözümü dikip saatlerce şuursuz bir şekilde iki bina arasından bölük pörçük görünen denize bakmak ve denizaltı görünce şaşırmak...
Artık seksen yaşımdayım ve bu tuhaf davranış bozukluklarından kurtulmam imkânsız. Zaten böyle bir şey istediğim de yok. Hiç istemedim, hiçbir zaman olduğumdan başka olmak istemedim. Neye sahipsem hepsini çok sevdim. Seksen yıldır kendimi çok sevdim. Gözlerimi, gözlerimin gördüğü her şeyi, kulaklarımı, kulaklarımın duyduğu her sesi, yüreğimi, yüreğimin hissettiği her duyguyu, ellerimi, ellerimin yaptığı her işi, ayaklarımı, ayaklarımın götürdüğü her yeri, hatta insanların içine bir iğne gibi saplanan, şu incecik, tiz sesimi bile, sorgusuz sualsiz sevdim; ben kendimi sevdim. Sadece kendimi...
Bir de şu deli kaçık cinperilerimi.
Sesim ben çok gençken de böyle incecikti. Çocukken bunu kimse yadırgamıyordu. Sonra babam, beni hiç sevmeyen babam, beni hiç sevmeyen babam, bir gün, durup dururken, bana boş boş bakarken, ortada hiçbir neden yokken,
- Senin sesin de vücudun gibi çok çirkin, dedi.
Bunu dedi ve beni öldürdü, ölümü, soğuk suların fışkırdığı kaynaklara gömdü. İçim o günden sonra hiç ısınmadı.
Babalar kızlarına kötü şeyler söylemezler. Söylememeliler... - Olduğuna inanmadığınız bir şeyi yok edemezsiniz. Ama bir şeyin varlığını zedelemek istiyorsanız ona olan inancı yok ederek işe başlayabilirsiniz.
Paradoksal nevroz.
Ya da nevrotik paradoks.
Ne eğlence! - Çocuğum hayat gerçekten muhteşemdir. Şarkılar da muhteşemdir ama hayat onlardan daha muhteşemdir. Hayat bu kadar muhteşem olmasaydı çocuğum, o şarkıları söyleyecek, o şarkıları melodi melodi ezberleyecek şevki nasıl bulabilirdik, değil mi ya!
- Sakın bana ismimi sormayın
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın
Yanımdan geçerken bana dokunmayın
Varsayın ki orada değil, buradayım
Oraya siz gelemezsiniz
Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu
Ben başkayım
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz
Rüzgarlar kadar esriğim - Pencereden dışarı bakıyorum
İçimde ateşler yakıyorum
Yaptığım her yemek o ateşte pişiyor
Doğurduğum her çocuk o ateşte eriyor
Sevdiğim her erkek o ateşte ölüyor
Bir bardak su içsem... söner mi?
İsteklerimi nehre gömsem... cinayetler biter mi?
Her şey senin yüzünden, diyor babam
O kupkuru bir adam
İçinde ne ateş var, ne su
O da biliyor, benimse içimde hem ateş var, hem su. - Tanrı bugüne kadar kimin sözünü dinledi ki senin sözünü dinlesin bre kafir! Her şey istediğimiz gibi olsaydı Tanrı'ya ne gerek kalırdı? Yalvarmalarla kendini var hisseden Tanrınız sizi yalvartmayacaksa, eteklerine kapattırmayacaksa neden yaratmış olsun? Tapının diye yarattı sizi, isteyin ve elde edemeyin ama yine de öfkelenmeden boyun eğin diye yarattı sizi!