- "Kölelik dışında hiçbir şey bilmeyen köleler uysal kölelerdir. Sadece tutuklu yaşamını bilen tutuklular özgür olmamalarının acısını çekmezler. "
- "Bütün korkumu ve bütün umudumu yitirmiş olduğumdan, ayağa kalkıp geriye kalan kapılardan hangisi olursa olsun birini açmak artık benim için kolay olmalıydı değil mi, bütün bu duyduklarından sonra böyle düşünürsün herhalde, ey Emirülmüminin. Oysa durum tam tersiydi. Asıl şimdi benim için her şey bir olduğundan, karar almam için pek bir neden kalmamıştı. Başlangıçta elim kolumu bağlayan şey, o belirsiz çıkıştan duyduğum korkuyken, artık sonunda bir seçim yapmamı imkansızlaştıran şey, başıma gelecek her şeye karşı duyduğum kayıtsızlıktı. "
- "İyileştikten sonra kendine bir kez daha yeni bir ad seçti, çünkü eskisi şimdiye kadarki varoluşuyla birlikte yanmıştı. Bu kez kendine "yol gösterici" anlamına gelen Indicavia adını verdi.Bu adın ne anlama geldiğini soran olursa şu açıklamada bulunmayı alışkanlık edindi: Yol gösteren bir levha da özel bir değeri olmayan, belki de dağılmış, hatta çürümüş bir tahta parçasından başka bir şey değildir. Üstünde yazılı olanı kendisi okuyamaz, okuyabilseydi de anlayamazdı. İşaret ettiği yere kendisi asla gidemez, tam tersine onun amacı durduğu yerde kalmaktır. Burası her yer olabilir; her yer aynı derecede iyidir, bir tek yer, yani işaret ettiği yer dışında. Onun tümüyle zararsız ve anlamsız olacağı tek yer orasıdır. Zaten işaret ettiği yerde olmadığı için, oranın yolunu arayana yararı dokunur. "
- Bir insanın birçok dostu olabilir, ama insan, onların içinden bazılarını kendine daha yakın bulur ve onları çok sever. Momo için de böyleydi. En çok sevdiği iki dostu vardı. Ona her gün uğrar ve varlarını yoklarını paylaşırlardı. Biri yaşlı, diğeri gençti. Momo hangisini daha çok sevdiğini bilemezdi. (S. 40)
- ...ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. (S. 65)
- Gerçi zaman tasarrufu yapanlar, eski tiyatronun oralarda oturanlardan daha iyi giyiniyorlardı. Daha çok para kazanıp daha çok harcıyorlardı. Ama yüzleri asıktı, yorun ve keyifsizdiler, gözleri dostça bakmıyordu. Elbette onlar, "Git bir Momo'ya uğra!" deyiminden bile habersizdiler. Onları akıllarını başlarına getirecek, birbirleriyle barıştıracak, onları neşelendirecek, dertlerini dinleyecek kimseleri yoktu. Hem zaten böyle biri bulunsa ve mesele beş dakika içinde çözülecek olsa bile gene de ona gidecekleri şüpheliydi. Bunu zaman kaybı sayarlardı. Boş zamanlarını olabildiğince eğlenip rahatlamak için kullanmalıydılar. Oysa bayramları bile içlerinden geldikleri gibi kutlayamıyorlardı. Hayal kurmak, suç işlemekten farksızdı. En dayanamadıkları şeyse sessizlikti. Çünkü sessizlikte gerçek yaşantılarının nasıl olduğunun farkına varıp korkuya kapılıyor ve hemen gürültüye başlıyorlardı.Tabii, öyle çocuk bahçesinden gelen neşeli bir gürültü değildi bu. Büyük kenti günden güne dolduran, sinir bozan ve huzursuz eden bir gürültüydü. İnsanın işini severek ve isteyerek yapmasının bir önemi yoktu. Aksine önemli olan şey, ne kadar kısa sürede ne kadar çok işin yapıldığıydı. (S. 80-81)
- Kabul ediyorum, şimdilerde çok fazla içiyorum. Yaptığımız işe başka türlü dayanamam. Dürüst bir duvarcı ustasının vicdanı sızlar. Harcın içine haddinden fazla kum atmak ne demektir bilir misin? Böyle bir bina dört beş yıl dayanır. Sonra biri öksürse, yıkılıverir. Hepsi aldatmaca, haince aldatmaca, hile! En kötüsü bu da değil, asıl yaptığımız evler! Bunlar aslında ev bile değil, bunlar, bunlar --- Ruh ambarları bunlar! İnsanın midesi bulanır! Amaaan, bana ne bundan canım? Ben paramı alıyorum ya, ona bakarım! Evet, devir değişiyor! Evvelce başka türlüydüm. Yaptığım ile gurur duyardım. Hele bakılmaya değer bir şey yaptığımızda. Ama şimdi... Bir gün yeterince para olduğunda, zaten bu mesleği bırakıp başka işler yapacağım. (S. 93-94)
- "Boşuna zahmet etme" dedi, "bizimle başa çıkamazsın!" Momo diretti. "Seni hiç kimse sevmedi mi?" diye fısıldayarak sordu. Duman adam kıvrılıp büküldü, sanki içine çöktü. Sonra soğuk bir sesle şöyle dedi: "Açık konuşmalıyım ki, senin gibi birine rastlamadım şimdiye kadar hiç rastlamadım. Pek çok insan tanıdım. Senin gibiler çoğunlukta olsaydı, bizim Tasarruf Şirketi'ni kapatmamız gerekirdi. Kendimiz de hiç olup giderdik, var olamazdık." (S. 109)
- An diye bir şey kalmıyor. Ya geçmiş oluyor ya da gelecek. Örneğin şimdi, bu anda ben konuşurken an geçip gidiyor. Geçmiş oluyor! Evet, şimdi anlıyorum ne demek istediğini, 'sen tam onu görüyorum derken, bakarsın ki kardeşi görünmüştür.' Artık ötekileri de iyice anladım. Üç kardeşten daima yalnızca birisinin var olmasını. Yani, ya şimdidir, ya geçmiştir ya da gelecektir. Ya da hiçbiri. Çünkü biri olmadan diğerleri de olamaz! Bütün bunlar insanın başını döndürüyor! (S. 176)
- Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur, herkes onu tanır ama pek az kimse buna kafa yorar. Çok kimse onu olduğu gibi benimser ve hiç şaşkınlık göstermez. Bu büyük sır zamandır.