Ne sandınız ya? Gördüğünüz her şey, şu ev, şu arsa, şu tarla, şu... Hepsi ölümün üzerine tapuludur. Haberiniz olsun, elinizdeki belge ve evrakların hepsi sahtedir. Adına "resmiyet" dediğimiz şey, sahteliğin meşrulaşmış halidir.
Üzücü olan şu ki, adına ? maharet ? dediğimiz şey, artık hanımlardan değil, cihazlardan bekleniyor : Mikserden, fırından, tencere takımından, tost makinesinden, elektirikli süpürgeden? Su böreği ya da üzümlü kek iyi olmadığı zaman, suçlu evin hanımı değil, mutfağın köşesinde hiçbir şeyden habersiz duran fırın oluyor.
Çiçeklere su verdim, serçeler için camın önüne ekmek koydum, Amerika ve siyonistler hakkında kötü şeyler düşündüm, sonra da şunu mırıldandım: Allah benden razı olsun...
Adına yoksulluk dediğimiz şey, yokluktan değil, çokluktan kaynaklanır. Hakkına razı olmayanların çokluğundan...
Yaşından büyük gösteren tek şey ölümdür.
Mesafe iyidir, ayrılık değil...
Ölüm herkesi eşitlermiş. Açlık da eşitler, diye mırıldanıyor ve buradan ayrılırken, dünyanın formülünü buluyorum: "Sıcak yemek."
Kendini saraylı sanan ey benim keyfim Diyecektim, demedim.
Açılır kapılar, elimiz açılırsa.
Bir ölüm kaldı özü sözü bir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
Nancy Pickard
Nick Hornby
Özdemir Asaf
Noam Chomsky
Alberto Manguel
Ivan Sergeyeviç Turgenyev
Stieg Larsson
Mustafa Ulusoy
Reşat Nuri Güntekin