- Peki ya o saray avanelerine ne demeliyim? Çoğu sadece yaltakçı, köle tabiatlı, ahmak ve değersiz yaratık olduğu halde her şeyin en önsırasında yer almaya bayılır. Buna rağmen bir tek konuda gösterişten uzaktırlar; altınlarını, mücevherlerini, mor giysilerini ve bunlar gibi bütün erdem ve bilgelik simgelerini bedenlerine takıp takıştırmaktan büyük zevk alırlar, ama bu simgelerin anlamı için uğraşıp didinmeyi başkalarına bırakırlar. Krala, efendimiz diye hitap edebildikleri, onu üç beş kelimeyle nasıl selamlayabileceklerini öğrenebildikleri, yüce ekselansları, lordumuz ve majesteleri gibi nezaket ifadelerini yerli yerinde kullanmayı bilebildikleri için, kendilerini dünyanın en şanslı insanları sayarlar. Utanç duygularından mükemmel derecede soyundukları için güle oynaya yaltaklanabilirler. Çünkü gerçek bir soyluya ve saray adamına yakışan işte bu tür marifetlerdir.
- Kendinden nefret eden bir kişi başka birini sevebilir mi? Kendi kendisinden canı sıkılan, kendinden yorulmuş birisi içinde yaşadığı topluma mutluluk verebilir mi?
- Bir deliyle bir bilge arasındaki fark birinin tutkularına, diğerinin aklına boyun eğmesidir.
- Hiçbir şey bilmemek ah ne mutlu bir yaşam!
- ...oysa delilik tutkuların buyruğla yönetilmektir.
- Delilik çeşnisi katılmadan hiçbir şey tadını bulamaz.
- Öyle ya bunca tatlıyla bunca ihtişamlı sofralarla bunca leziz lokmayla midenizi tıka basa doldurmuşsunuz neye yarar, aynı anda hem gözleriniz hem kulaklarınız hem de bütün ruhunuz kahkahalarla şakalarla hoşbeşle doymamışsa?
- Filozofların yönettiği ya da yönetenlerin filozofluk ettiği devletlere ne mutlu!
- Başınıza taş düşerse bu sahiden kötüdür; ama utanç, şerefsizlik, ayıp ya da hakaret, ancak sen aldırırsan kötü olur.
- His yoksa kötülük de yoktur.