Kurtuluşun sırrı ne kadar dikkat çekebildiğinizde yatıyor. Ne kadar tanındığınızda. İzleyici oranınızda. Medyanın sizinle ne kadar ilgilendiğinde. Adınızın ne kadar bilindiğinde. Gazetecilerin peşinizde ne kadar koştuğunda.
''Hiç kimse gece olup da yatağına yattığında, yetiştirdiği buğdaylar gerçekten mutlu mu, ekmek oldukları için hayatlarından memnunlar mı acaba, diye düşünmezdi.'' syf.296
Oğlan kızla tanışır. Oğlan kıza sahip olur. Oğlan kızı öldürür?
Yine de, ufuktaki bir yıldızı tek bir bakışla değerlendirmek problemlidir. Elsa Maxwell'in dediği gibi: "Kimse o göz kamaştırıcı, parlak objenin doğuyor mu yoksa batıyor mu olduğunu kesin olarak bilemez."
Sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. O özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin.
Ev işlerinin canı cehenneme; önceliğimiz daima iki bacağımızın arasında.
İnsanlar hayatlarının kurtarılmasını istemiyorlar. Sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının. Önemsiz meselelerinin. Hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. Büyük ve korkunç bir bilinmeyen.
Şu eski espriyi bilirsiniz: Bir pilici porno filmde oynatmak istiyorsanız, ona bir milyon dolar teklif etmelisiniz. Bir herifi oynatmak istiyorsanız, ona sadece sormanız yeter...
Kalıp da acı çekmeye değecek kadar güzel bir dünya değil bu diyorum. Buna dünya bile diyemeyiz hatta.
Dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır.
Desiderius Erasmus
Ziya Gökalp
Buket Uzuner
Murat Uyurkulak
Ali Fuat Başgil
Federica Sgarbi
Andre Gide
Bertolt Brecht
Şule Yüksel Şenler
Johann Wolfgang von Goethe