
Abdülkadir Geylani
- Doğum:
- Ölüm: 1166
- 1077 (H. 471) yılında İran'ın Geylan şehrinde doğdu. Babası Ebu Salih Musa bin Abdullah, annesi Fatıma binti Ebu Abdullah Ümmü'l-Hayr'dır. Peygamber Efendimiz'in soyundan olup, hem seyyid hem şeriftir.
Önce doğduğu yer olan Geylan'da ilim öğrenmeye başladı. Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberledi. Daha sonra Ba�... (devamı)
- "İnsan, kendisi gibi acizden bir şey isteyemez.Yalnız cahil olduğu için ister. İmanı zayıf olduğu için bu yolu tutar. Marifeti yoktur, yakin derecesine varmış imanı yoktur. Sabrı yok denecek kadar az olduğu için bu yola düşmüştür.
Dilencilik huyunu bırakan insanda şu yüksek vasıflar mevcuttur :
Allah'ın kendi halini bildiğine inanır. İlmi ilahinin her şeyi kuşatmış olduğuna yakini vardır.Her an iman yolunda ilerleme kaydeder. Yaratanını hiç bir zaman unutmaz, her an onu tefekkür etmekle hoşlanır.
İşte bu hallerde O, kimseden bir şey istemeye ve rastgele herkese dert yanmaya utanır. Ve daima huzurla:
-Beni benden daha iyi bilen var.
der, ve günlerini böylece bitirir..." - Duan herzaman duyulur ama ihtiyacın kadar verilir. Sonrası öteki aleme kalır. İhtimal ki her arzunun bu alemde yerine gelmeyişi bir hikmet icabı ve senin hayrına olmaktadır. Sonra, her olan şey, Allah'ın(cc) kaza ve kaderine uygundur.
- İnsan, başına bir iş gelirse... Önce, kendi kendine kurtulmaya çabalar... Muvaffak olamayınca, etraftan yardım istemeye koyulur... Padişahlara gider; rütbe sahiplerine yalvarır. Zenginlere koşar... Hâl sahiplerine gider; dua ister, himmet ister... Eğer hasta ise doktora gider, şifa arar. Bununla da kurtulamayacağını anlayınca, Allah'a (CC) döner. Eğer kendi işini yapabilseydi, halka dönmeyecekti... İşini halkta bitirebilseydi, Hakk'a (CC) dönmezdi. Burada da arzusu biraz geç kalmağa başlar; fakat gidecek başka yeri kalmamıştır... Durur yalvarmağa başlar... Dua eder; sena eder. İhtiyaçlarını teker teker sayar, yalvarır... Bunları yaparken bir yandan da reddolunmaktan korkar; bir yandan da, isteği yerine geleceğini ümit ederek sevinir...
Sonra, bu halden de usanır, yaptığı dua ve niyazın işe yaramadığını zanneder... Bu sefer dua da dahil her şeyi bırakır... Saf, temiz bir halde beklemeye başlar... Bu kez kader-i İlahi (Allah'ın cc. emri) ne ise o zuhura gelir... Olacak olur... Herşeyde Allah'ın (CC) kudretini, kuvvetini sezer. Hareket, sükûn... her ne varsa, O'ndan (CC) olduğunu anlar. Hayır, şer, iyilik, kötülük, vermek, almak, genişlik, darlık, ölmek, dirilmek, izzet, zillet, bunların hepsinin Hakk'tan (CC) geldiğini mana gözü ile görür...
Bu halleri görür... Ve bu haliyle süt anasının elindeki çocuk gibi olur... Yıkayıcı elindeki meyyite benzer; kendinden bîhaber... Onlar istediğini yapar... Velhasıl, bir top gibi olur, gayri ihtiyari sağa sola yuvarlanır... Bukalemun gibi renkten renge geçer. Ne kendisi için, ne de başkası için hiçbir hareket yapamaz... Hakk'ın (CC) işinden başka şey görmez. Gözü O'nu (CC) görür, kulağı O'ndan (CC) işitir. Başka şey görse veya işitse, O'nun (CC) için görür veya O'nun (CC) için işitir. O'nun (CC) nimeti ile beslenir ve O'na (CC) yakın olmakla ferahlar... Bu halle güzelleşir... Bununla hoş olur... Sakinleşir...
Her halde Hakk'la (CC) mutmain olur. O'nun (CC) sözü ile ünsiyet peyda eder. O'ndan (CC) başka her şeyden çekinir ve hoşlanmaz... Daima O'nun (CC) zikrine koşar... Ve öylece kalmak ister. Bu halde kendinde yükseklik duyar. Kuvvetini Hakk'tan (CC) alır. O'na (CC) tevekkül eder. Yolunu O'nun (CC) marifet nuru ile bulur. O'nunla (CC) giyer, O'nunla (CC) kuşanır. Böylece Hakk'ın (CC) çeşitli ilimlerini öğrenir. O'nun (CC) kudreti ile şereflenir. O'ndan (CC) işitir. O'na (CC) yaklaşır. Dua eder, hamd eder. Öylece kalır... - Uyanıklığa götüreni bırakmak iyi olmaz. Her zaman uykuyu değil, biraz da uyanıklığı aramak lazım. Ayık olmak varken gaflet yolunu seçmek, noksanı ve azı, çoğa, iyiye tercih sayılır. Ayıklığı icap ettiren halleri terk, bütün iyi şeyleri bir yana itmek sayılır. Bu, yerinde bir şey değildir.
Gaflet bir nevi ölümdür. Bu yüzden iman sahibine gaflet yakışmaz. İlahî emirler karşısında gaflete düşmek, çok yakışıksızdır... Dikkat edilirse doğruyu bulma arzusu arttıkça gaflet azalır. Bunun icabıdır ki ariflerde bayağı uyku azalmaya başlar. Bundandır ki meleklerde uyku yoktur. Ehl-i cennet uykuyu bilmez. Bunların derecesi çok yüksektir. Çünkü uyku gaflettir. Dolayısıyla noksanlıktır. Bütün hayır işler, ayık olmadadır. Bütün şerler gaflette toplanmıştır. Bunun çeşitleri vardır. Zahirî, uykudan kurtulmak için az yemeli, az içmeli, çok yiyip içince çok uyku olur.
Gafletin çeşitli sebeplerinden biri de çok yemekten hasıl olan uykudur. Daima uykuya dalmak ve her şeyi unutmak kötüdür. Çok yiyen kimse, rahat ibadet yapamaz. Çok yiyen kimse, oruca dayanamaz. Bilhassa haram yiyenler, tam bir gaflet içinde ve ölü gibidirler. Az da olsa haram yiyene az yedi, denemez. Haram şeyin azı da çok sayılır. Herhalde dikkatli olmak varken az gaflet eden çok nadim olur. Haramdan çok sakınmalıdır. Çünkü onun azı yoktur. Haram imanı örter, kalbi karartan odur. Alkollü içkilerin azı, aklı yıkmaya yettiği gibi haramın da azı imanın ışığını söndürür.
Zamanla iman ışığı sönerse ibadetin ve iyiliğin yararı kalmaz. Helal yemeli, helal içmeli. Helalin azı da yeter Çünkü onunla gönül rahatlığı ile ibadet edilir...
Helal, nur üstüne nurdur. Haram, kir üstüne kirdir. Helali de nefse uyarak yemek olmaz. Allah'ın (CC) emirlerine göre yiyip içmeli. Aksi halde bir nevi israf yolu seçilmiş olur; bu da yakışmaz. Haram yemek daima gaflet getireceğini ve ondan sakınmayı bir daha hatırlatırız. - - "Ben Allah'a (CC) dua etmem."
Deme, sonra nasıl olsa gelecek gelir; gelmiyorsa olan da gelmez gibi sözlerini de bir mazeret olarak gösterme. Bunlar boş sözdür. Daima dua et. Dua etmek bir vazifedir, görevdir; kulluk icabı sayılır. Dünya ve âhirete ait işlerin için Allah'a (CC) yalvar, dua et ve iste. Haram olmayan, ahlakına bir zarar vermeyecek olan her şeyi O'ndan (CC) talep et. Çünkü Cenab-ı Hakk (CC) bizi dua etmeye teşvik ediyor, emir veriyor:
- "Bana dua edin, icabet ederim. Allah'ın (CC) güzel nimetlerini isteyin, ama o nimetleri birbiriniz için böbürlenme vesilesi yapmayın."
Dua üzerine Peygamber (SAV) Efendimiz havli emirler vermiştir. Ümmetini dua etmeye teşvik etmiştir. Bunların birkaçını zikretmek yerinde olur:
- "Kabul olacağına inanarak dua edin. Allah'a (CC) yalvaracağınız zaman ellerinizi açınız."
İş bu Hadis-i Şerifler senin; "dua etmeye lüzum yok. Etsem de gelir etmesem de."
Şeklinde söylediğin sözlerin yersiz olduğunu gösteriyor.
Daima Allah'tan (CC) iste. Kısmetinde varsa gelir; bu geliş senin imanını arttırır. Duaya alıştığın için halka yüz suyu dökmekten de kurtulursun. Şayet kısmetin değilse yine duan iyi olur, Allah'a (CC) imanın olduğu anlaşılır. Ayrıca bütün hallere karşı sende bir uysallık olur. Asabiyete kapılmadan işlerin kolaylıkla hal yolunu bulursun. Borçlu isen kolaylıkla ödeme yollarını ararsın. Sakin olduğun için herkesin itimadını kazanırsın. Çünkü imanlısın, işlerini Allah'a (CC) bırakıyorsun.
Yaptığın duaya dünyada karşılık verilmese bile ahirette bol ecir alırsın. Günahların, hataların bağışlanır. Allah (CC) kullarına bol ihsanlar yapandır. Acır, dualarını kabul eder.
Duanın kabul olunacağı muhakkaktır. Ya bu alemde ya öbür alemde karşılığı görülür.
Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur:
- "Kıyamet günü imanlı kimse amel defterinde birçok iyi işlerin mükafatı şeklinde bazı şeyler görür, hayret eder. Sonra ona sorulur:
- ?Bunları biliyor musun?' Haliyle bilmez ne olduğunu:
- ?Bilmiyorum...'
Der. Buna karşılık ona şöyle anlatılır:
- ?İşte bunlar senin dünyada dua yoluyla istediğin şeylerin karşılığıdır. Kaderinde olmadığı için orada verilmedi; burada onların mükafatını alıyorsun'."
Her iman sahibi Allah'a (CC) dua eder... İman sahibi, Yaradanını (CC) her zaman anandır. Her hakkı yerine getiren iman sahibidir.
Sonra dua eden bilir ki her şeyi veren Allah'tır (CC).
Dua eden kibirli değildir. İşte bundan ötürü dua iman sahibinin huyları arasında olmalıdır.
Ehl-i iman, duadan kaçınmamalıdır. - ?Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın?
- Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasibin olmasıdır. İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır. İhtimal ki; Allah?ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır..
- Dış alemine ait bir şey olursa dua et. Sabırlı ol. İlahî emirlere uymaya bak. Hakk?a darılma. Nefsin isteğini yerine getirmeye bakma. Onun boynunu eğdir. Boş şeylere uyma; çünkü boş şeyler insanı Allah yolundan alıkoyar. Allah için iyi düşün. O?nun sözlerini doğrula. Ve böylece işin sonunu bekle. Eğer birisini mutlaka kötülemen gerekse önce kabahati kendinde gör. Daima isyan bayrağını elinde tutan nefsini itham et; onu kötüle. Nefse darılman Hakk?a darılmandan daha iyidir. Abdulkadir Geylani / Futuhu'l Gayb
- 1