O, bu dairenin içinde, hiçbir yerde, velev ki ay sonlarında veznenin önünde bile gözükmezmiş ve hatta çokları onun burada bulunduğunu da bilmezlermiş. O, iyi, ciddi, sebatlı nazarlarıyla buraya kimseye görünmeksizin herkesten evvel gelir, burada kimseye görünmeden çalışır ve yine hiç kimseye gözükmeksizin, herkesten sonra, bir gölge gibi, çıkar, gidermiş.
Diğer Abdülhak Şinasi Hisar Sözleri ve Alıntıları
- İnsanlar, birbirlerinden uzun mesafelerle ayrılmış yıldızlar gibi, kendi hususi boşlukları içinde dönen, hepsi yalnız, hepsi mahrem ve başkalarına kapalı birer dünyadır. Bir yıldız sönünce ondan uzaktakiler bir şey duymaz.
- Bana bu sabit bakışlı siyah gözlerin madeni biraz sert, cevheri biraz yabancı ve bakışlarındaki manaların tefsiri de biraz güç gözükmüştü. Bilmem nasıl oluyordu, bu nazarlar dışlarından ziyade içlerine bakıyorlar gibiydi. Bilmem neden bu gözler için için uyuyor mu, yoksa gizli ve inatçı bir sabırla, daimi bir tecessüs halinde midir, pek de belli olmuyordu.
- Akşam şehre ve kalplere helmesini döküyor, sokaktan geçenlerin gözlerine karanlıkların sürmesini çekiyor, yüzlerini sanatın manalarıyla güzelleştiriyor, hareketlerini kahramanların edalarıyla asaletleştiriyor, her şeyi romantik gölgelere sararak kıymetleştiriyordu.
- Devlet hizmetinde ya doğumları iktizasıyla, ya cesaret ve gayretleriyle nice büyük işler görmüş ve nice heyecanlı maceralar geçirmiş eski dirilerin şimdiki mezarlarını kalabalık yoldan ayıran yüksek ve yosunlu duvar önünde bu mütevazı hayat arkadaşları, bilmem nedense, daha silik iki hayalete benziyorlardı.
- Meğer Fahim Bey her gün bir Türkçe İstanbul, bir de Fransızca Paris gazetesini okuyarak bunları muhtelif renkli kalemlerle işaretlermiş ve itina ile saklarmış. Böylece odasında bütün geçmiş senelerin, aralarında telgraf yazılan dar kağıtları gibi birtakım işaret kağıtlarının sarktığı gazete koleksiyonları yerden itibaren adam boyunca üst üste istif edilmiş olarak dururmuş.
- (...) başka günler ayar edip kurmaya o kadar itina ettiği bütün saatlerini, o sofadaki kuyruklu saati, o duvarda asılı çalar saati, o aynanın önündeki münebbihli* saati, ve hatta çok kere hırkasının üst mendil cebinde duran mineli, kıymetli, husisi saatini, güya onlara bir ceza vermek ve onlardan bir intikam almak ister gibi kurmaz, onları durmuş oldukları meyus** bir saniyede bırakırmış. Bu duran saatlerin etrafında zamanlar göze görünmez bir süratle geçer, fakat nefesleri bu durmuş saatleri işletemezmiş.
(* uyarıcı, ** karamsar) - Esasen, çok kere, nice dostlarımızın zengin kütüphanelerindeki, sırayla dizilmiş yaldızlı ciltli kitapları görünce, "Sahi bunların hepsini okudunuz mu?" diyeceğimiz gelir. Ve onlar "Evet" deseler bile, bizim, yine "Ne yazık! Zira ne kadar az istifade etmişsiniz" diyeceğimiz gelir.
- O, bu dairenin içinde, hiçbir yerde, velev ki ay sonlarında veznenin önünde bile gözükmezmiş ve hatta çokları onun burada bulunduğunu da bilmezlermiş. O, iyi, ciddi, sebatlı nazarlarıyla buraya kimseye görünmeksizin herkesten evvel gelir, burada kimseye görünmeden çalışır ve yine hiç kimseye gözükmeksizin, herkesten sonra, bir gölge gibi, çıkar, gidermiş.
- Bu rüzgarlar Fahim Beyin geçmiş günlerinin başakları ve gecelerinin sazlıkları içinden geçtikçe onların hepsini dile getirerek sırlarını söyletiyor, onlar, başlarını eğiyorlar, sallıyorlar ve içlerindeki halledilmemiş sırlar birer ses halinde canlanıyor, havalanıyormuş ve Fahim Bey, vecd* içinde, bir nevi felsefi mevize** dinler gibi olmuş.
* sevgi ve heyecandan doğan coşkunluk
**vaaz - Bazı geceler her günkü yatağınızın hatıralarına artık tahammül edemediğinizi duyup da başını almaz ve içinde bir tek hatıranız bulunmayan bir bakir odaya vararak içinde hiçbir rüya görmemiş olduğunuz bir yatakta uyumak ve yepyeni rüyalar kucağına sığınmak istemez misiniz?