Cumhuriyetimizin geleceği üzerinde bu kadar kesin tesirli faktör olduğu halde milliyetçilik konusunun şimdiye kadar salahiyetli şahsiyetler tarafından layıkıyla işlenememiş bulunması teessüfe değer. Meselenin, ömrünü tarihi ve sosyal problemlerin incelenmesine vakfetmiş ilim adamlarımız ve hakiki düşünürlerce ele alınacağı yerde, yalnız aktüel hadiseleri umumi efkara aksettirmekle vazifeli, yazmaktan okumaya pek vakit bulamayan gazete fıkracılarının günlük heyecan ve heveslerine terk edilmiş bulunması memleket için cidden bir talihsizlik eseridir. Bu durumdur ki, ilmi temelden mahrum, tarihi gerçeklere aykırı, yanlış hükümler ve bozucu, ithal malı iddialar yüzünden memleketimizde milliyetçilik mefhumunu tamamıyla ters bir hüviyete bürünmek tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.
Diğer İbrahim Kafesoğlu Sözleri ve Alıntıları
- size bağlı kalacak haraç verecek kıymetli atlar hediye edeceğim.Fakat dilimizi değiştiremem dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem halkıma çinli elibsesi giydiremem Çin adetlerini alamam.imkan yoktur çünkü bu bakımlardan milletim fevkalade hassastır adeta çarpan tekbir kalb gibidir. türk kağanı İşbara-sf103
- size bağlı kalacak haraç verecek kıymetli atlar hediye edeceğim.Fakat dilimizi değiştiremem dalgalanan saçlarımızı sizinkine benzetemem halkıma çinli elibsesi giydiremem Çin adetlerini alamam.imkan yoktur çünkü bu bakımlardan milletim fevkalade hassastır adeta çarpan tekbir kalb gibidir. türk kağanı İşbara-sf103
- Türk-şad Bizans elçisi Valentionas'a hitaben, "Ben esirlerimiz olan Uar-Huni'lerin hangi yollarla Bizans'a gittiklerini biliyorum. Diyenper'in, Meriç'in nerede olduğunu, Tuna'nın nereye aktığını da biliyorum. Gün doğusundan gün batısına kadar ülkeler bize diz çökmüştür. Bize karşı gelmek cesaretini gösteren Alanları, On-Ogurları görüyorsunuz. Roma'ya da geleceğiz." diyor ve latife yapmadığını da gösterdi ki Kırım'da Bizans'a ait Kerç (Bosporos) kalesi Türk kuvvetleri tarafından zaptedildiği zaman Doğu Roma elçileri henüz Gök-Türk topraklarında idiler. (576)
- Adam öldürmenin cezası idamdı; soygun, hırsızlık ve hayvan kaçırma kesin surette yasaktı. Ele geçirilen soyguncu, suçüstü yakalanan hırsız öldürülür, malları müsadere edilir, ailesi efradının hürriyetleri kısıtlanırdı. Ciddi tehlikeyle karşılaşılmadıkça ok-yay kullanmak yasaktı. Barış zamanında başkasına kılıç çekmenin cezası da ölümdü. Zinanın cezası da idamdı. Irza tecavüz en ağır suçlardan sayılırdı. Bu da iki taraf arasında uzlaşma olmazsa idamı gerektirirdi. Ordudan kaçanlar ve vatana ihanet edenlerin cezası da ölümdü. Hafif suçlular, 10 günü aşmamak üzere hapsedilirdi.
- Türklerin dikkat çekici ahlâkî bir özelliği de "utangaç" bir millet oluşudur. Yukarıdan beri sırası geldikçe zikredildiği gibi, yerli (kitabeler) ve Çin (Shi-ki, Ts'ien Han-Shu,Sui-Shu) ve Bizans (Priskos, Menandros, Tactica'lar), Lâtin (Marcellinus) vb. yabancı kaynaklara göre "Türkler savaş meydanında değil, rahat döşekte ölmekten, hattâ ihtiyarlayıp hastalanmaktan utanırlardı. Esir olmak, köle durumuna düşmek, kadınlarının düşman eline geçmesi büyük utanç kaynağı idi. Şatafat içinde yaşamaktan, böbürlenmekten, başarıları dolayısiyle öğünmekten ve öğülmekten; verdikleri sözü yerine getirememekten, yalan söylemekten utanırlardı."
- Türk milliyetçilik anlayışı etrafındaki hatalı görüşler, yerli-yersiz tefsirlerle hayli zedelenmesi yüzünden bu anlayış adeta asli mahiyetinden sıyrılarak acayip bir mefhum haline gelmiştir.
- Cumhuriyetimizin geleceği üzerinde bu kadar kesin tesirli faktör olduğu halde milliyetçilik konusunun şimdiye kadar salahiyetli şahsiyetler tarafından layıkıyla işlenememiş bulunması teessüfe değer. Meselenin, ömrünü tarihi ve sosyal problemlerin incelenmesine vakfetmiş ilim adamlarımız ve hakiki düşünürlerce ele alınacağı yerde, yalnız aktüel hadiseleri umumi efkara aksettirmekle vazifeli, yazmaktan okumaya pek vakit bulamayan gazete fıkracılarının günlük heyecan ve heveslerine terk edilmiş bulunması memleket için cidden bir talihsizlik eseridir. Bu durumdur ki, ilmi temelden mahrum, tarihi gerçeklere aykırı, yanlış hükümler ve bozucu, ithal malı iddialar yüzünden memleketimizde milliyetçilik mefhumunu tamamıyla ters bir hüviyete bürünmek tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.
- Bir zamanlar bazı Batı medeniyetlerinde tutunmuş olan ırkçılık nazariyesi, insanlar arasında manevi bakımdan birtakım farklar tasavvur eden ve aslında Türk ırkına da şerefli bir mevki vermeyen bir ideolojidir. Bu nazariye önce, tanınmış Fransız diplomat ve yazarı Comte de Gobineau (ölm. 1882)'nun "Beşer ırkları arasında eşitsizlik" (Essai sur l'inegalite des races humanies) adlı eserinde ortaya atılmış ve bazı Avrupalı mütefekkirler tarafından işlenerek bir ilim dalı haline sokulmak istemiştir (Raciologie). Buna göre, başta Cermenler olmak üzere umumiyetle Teuton kavimleri doğuştan yüksek vasıfta ve diğer soylara nazaran üstün kabiliyetlerle mücehhez, dolayısıyla, dünyayı idare etmek hakkına sahip telakki edilmekte, bütün diğer insan kütlelerinin de onların emrinde olmaları tabiat kanunları icabı sayılmakta idi. Böylece, üstün ırk vasfını yalnız Cermenlere bahşeden Rasyoloji ile Türklerin bir ilgisi olamazdı ve Türk Milliyetçiliği de, elbette, Türk soyunu, aşağı seviyede görmek suretiyle, peşinen mahkum eden böyle bir görüşü benimseyemezdi. Üstün ırkın Cermen soyu olması nazariye icabı iken, onun yerine Türk ırkının yerleştirilmeye çalışılması ise, bu sözde "ilmi" iddiayı büsbütün yozlaştıran basit bir özentiden ileri geçemezdi.
- Bizim milliyetçiliğimiz hakka, adalete saygılı, millî kültürümüzün işlenmesini gözeten, dünya medeniyetinin yücelmesine gücü yettiği ölçüde yardıma gayret eden bir düşünce tarzıdır.
- Bizim milliyetçiliğimiz hakka, adalete saygılı, millî kültürümüzün işlenmesini gözeten, dünya medeniyetinin yücelmesine gücü yettiği ölçüde yardıma gayret eden bir düşünce tarzıdır.