- Kültür dili tabii ki büyük bir hazinedir, yüzlerce yıllık emekle oluşmuştur, unutulması yazıktır, günahtır, ona diyeceğim yok. Ama gençler, bu dili reddediyorsa bundan dolayı kabahati gençlerde bulmak komik olur. Kabahat o dili gençlere aktarmak için gereken MANEVİ OTORİTEYİ kaybetmiş olan yaşlılardadır. Onların aptallığıyla, küstahlığıyla, cahilliğiyle haşat edilen kültür (ve eğitim) ortamındadır. Sen insanların en değerli on iki senesini vatan millet sakarya cart curtuyla heba edersen ("çağdaş yaşam" dedikleri odur!) o gençler ya ruh hastası olur, gözlerini belertip vatan millet sayıklamaya başlarlar. Ya da "kek lan bunlar" deyip kendi ruhsal gettolarına çekilirler, alternatif dillerini yaratmaya koyulurlar. "Kültür mültür hikaye" ekolüne asker yazılırlar.
- Şimdi, insanlarda ezelden beri "biz" ve "öteki" duygusu vardır.
Bizimkileri seversin, ötekilere gıcık kaparsın: temel bir içgüdüdür bu. Bizle ötekinin ayıracı bazen aşirettir, dar veya geniş memlekettir. Bazen dildir, bazen din veya mezheptir, bazen ortak töredir. Bazen meslek ve kültürdür, siyasi inançtır, takım ruhudur. Bu aidiyet duygusu hiçbir zaman tek bir boyuta oturmaz, en ilkel zannettiğin toplumlarda bile birbirleriyle çelişen, birbirine tam oturmayan birkaç aidiyet katmanı bulunur. İnsanı insan yapan da işte o çok katmanlılıktır. Çok katmanlıysan, o katmanlar arasında karar vermen gerekir; ne yapacağın belli olmaz. Değilsen zaten koyundan farkın yok.
Ulus devletin püf noktası, hocam, insanların aidiyet duygusunu tek boyuta indirgeyebilme ham hayalidir. Der ki, din ve mezhep farketmez; Kayserililik yahut Sivaslılık yok; takım ruhuna da ancak milli takım tuttuğun ölçüde cevaz veririm. Bir yanda birey var, öbür yanda tek ve mutlak itaat odağı, ulus! E ulusun neyi emrettiği nereden belli olacak? Ulusun sözcüsü olan Devlet ne diyorsa o! Bu kadar yalın: bütün toplumu koyuna dönüşterme projesidir. - Devrim Tarihimizin ünlü anektodlarındandır, bilir misiniz? 30 ve 31 Ekim 1922'de toplanan Meclis, saltanatı kaldırma kararını bir türlü alamaz; lehte ve aleyhte konuşanlar olur. Bunun üzerine Başkumandan Paşa bir masanın üzerine çıkıp gereken uyarıyı yapar. "Efendiler," der, "bu iş hakla hukukla olmaz. Güç meselesidir. Saltanat her halükarda kaldırılacaktır. Terbiyenizle bu gerçeği kabul ederseniz iyi olur, yoksa ihtimal bazı kafaların kesilmesi gerekir." Bunun üzerine Ankara Mebusu Mustafa Efendi (Beynamlı) söz alır, "Biz meseleyi başka nokta-i nazardan telakki ediyorduk efendim," der. "İzahınızdan tenevvür ettik." Yani aydınlandık. Önerge oybirliğiyle geçer. Burada tenvir eder, yani aydınlatan, Gazi Paşa oluyor. Tenevvür eden de mebuslar.
Cumhuriyetimiz sayesinde memleket nasıl aydınlandı, merak etmişsinizdir diye anlattım. - Peki hocam, "iktidar şartlı olarak padişahındır" diyen rejimden "iktidar kayıtsız şartsız milletindir" diyen rejime geçtiğimiz zaman ileri mi gitmiş oluyoruz geri mi?
Şöyle anlatayım isterseniz. O ikinci cümlede anlam ifade eden deyim "kayıtsız şartsız" deyimidir. "Millet" süstür. Ne demek "millet" yani? "Milet"in iktidar olduğu nerede görülmüş? Millet eğer bir ortak irade ise, memlekette basın diye bir şey kalmamış, gak diyeni götürüp asıyorlar, o irade nasıl oluşacak? Meclis dediğin şey, devlet başkanının iki yardımcısı ile beraber bir gece oturup hazırladığı bir liste, milletin iradesi nasıl dışa vuracak? Hükümdar desen eskisi gibi ailenin ekber ve erşed evladından seçilmemiş, kendi kendini baş ilan etmiş. Eski anayasayı hiç olmazsa bir başbakan (Midhat Paşa), birkaç politikacı, bir şair (Namık Kemal), ve bir Ermeni hukukçu (Odyan Efendi) kavga ede ede yazmışlardı, yenisini hazret kendi yazmış, adamlarına onaylatmış.
E, "kayıtsız şartsız" kelimesi burada ne manaya geliyor peki? - Türkiye'de herkes Türktür, ama bazıları "daha" Türktür.
- Hazret : Arapça h?d?r kökünden gelen h?ad?rat ???? "1. huzur, mevcudiyet, prezans, 2. bir saygı deyimi" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ?a?ara "hazır idi, yüzyüze bulundu" sözcüğünün ismi merresidir. Arapça "Hazret" kelimesinin kullanım şekline baktığımızda "huzur" kökünden geldiği için "Hazret-i Ali" denildiği zaman "Ali huzurunuzda, Ali'nin o anda orada hazır bulunması" manası ortaya çıkmaktadır. Yani aynı anda beraber bulunduğunuz bir yerdeki her birey için "Hazret-i : huzurunuzda" sözcüğünü kullanabiliriz. Huzur : Arapça h?d?r kökünden gelen h?ud??r ???? "1. hazır olma, mevcut olma, şimdi ve burada olma, 2. yerleşik olarak yaşama, göçebe olmama, 3. rahat, asayiş" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ?a?ara ??? "hazır idi, mecliste bulundu" fiilinin masdarıdır.
- Baba - papa Türkçede baba anlamına gelen en eski kelime 'kan'. 9. yüzyıldan sonra bunun yerini, muhtemelen bebek dilinden gelme bir sevgi sözü olan ata almış. 13. yüzyılda zuhur eden baba da tüm dillerde rastlanan mama, bebe, kaka, pipi, cici, dede, nene, meme gibi bir bebek sözü. Babanın Çincsi -sürpriz, sürpriz!- baba. ... Farsçada da baba hem babacık gibi bir sevgi sözcüğü olarak geçiyor, hem ''derviş, ermiş, saygı duyulan kimse'' gibi daha ciddi bir anlamı var. Çeşitli hint dillerinde aynen 'baba' mevcut. Batı dillerinin hepsine ve ayrıca Rusçada ve Rumcada papa, babanın aile içindeki gayriresmi adı.
- Eski tip Latince ders kitaplarının birinci bölümü genellikle amare fiilinin çekimiyle başlar: amo, amas, amat ? severim, seversin, sever... Daha sonra başka türevler öğrenilir: amor sevgi, amator seven, amatus sevilen, amicus sevgili veya dost... Şansınız varsa bir süre sonra Ovidius?un kadın tavlama sanatına ilişkin harikulade eseri Ars amatoria ya da Sevişme Sanatı?na sıra gelir. Ya da Catullus?un bıçak keskinliğindeki epigramları karşınıza çıkabilir: Odi et amo. Quare id faciam fortasse requiris. Nescio. Sed fieri sentio et excrucior. (Hem seviyor hem nefret ediyorum. Neden böyleyim diye sorabilirsin. / Bilmem. Ama içimden öyle geliyor ve acı çekiyorum.)
- Sırası gelmişken belirteyim, cadı yakmak da bir Ortaçağ geleneği değil. 1484-86 yıllarında moda olmuş, ondan sonraki 100-150 yıl boyunca Avrupa kültürüne mal olmuş. Bizim tarih kitaplarında Yeniçağ denilen döneme denk geliyor.
- Roma ordularında kullanılan spata veya spatha bizdeki pideci küreğine benzeyen bir tür enli kılıçmış. Spatula bunun -cik, -ceğiz anlamına gelen -ul- ekiyle yapılmış küçüğü. İtalyancaya hiç değişmeden gelmiş, oradan da ıspatula olarak Türkçeleşmiş. Boyacıların, macuncuların kullandığı üçgen biçimli enli küreğin adı.