- Devrim Tarihimizin ünlü anektodlarındandır, bilir misiniz? 30 ve 31 Ekim 1922'de toplanan Meclis, saltanatı kaldırma kararını bir türlü alamaz; lehte ve aleyhte konuşanlar olur. Bunun üzerine Başkumandan Paşa bir masanın üzerine çıkıp gereken uyarıyı yapar. "Efendiler," der, "bu iş hakla hukukla olmaz. Güç meselesidir. Saltanat her halükarda kaldırılacaktır. Terbiyenizle bu gerçeği kabul ederseniz iyi olur, yoksa ihtimal bazı kafaların kesilmesi gerekir." Bunun üzerine Ankara Mebusu Mustafa Efendi (Beynamlı) söz alır, "Biz meseleyi başka nokta-i nazardan telakki ediyorduk efendim," der. "İzahınızdan tenevvür ettik." Yani aydınlandık. Önerge oybirliğiyle geçer. Burada tenvir eder, yani aydınlatan, Gazi Paşa oluyor. Tenevvür eden de mebuslar.
Cumhuriyetimiz sayesinde memleket nasıl aydınlandı, merak etmişsinizdir diye anlattım. - Peki hocam, "iktidar şartlı olarak padişahındır" diyen rejimden "iktidar kayıtsız şartsız milletindir" diyen rejime geçtiğimiz zaman ileri mi gitmiş oluyoruz geri mi?
Şöyle anlatayım isterseniz. O ikinci cümlede anlam ifade eden deyim "kayıtsız şartsız" deyimidir. "Millet" süstür. Ne demek "millet" yani? "Milet"in iktidar olduğu nerede görülmüş? Millet eğer bir ortak irade ise, memlekette basın diye bir şey kalmamış, gak diyeni götürüp asıyorlar, o irade nasıl oluşacak? Meclis dediğin şey, devlet başkanının iki yardımcısı ile beraber bir gece oturup hazırladığı bir liste, milletin iradesi nasıl dışa vuracak? Hükümdar desen eskisi gibi ailenin ekber ve erşed evladından seçilmemiş, kendi kendini baş ilan etmiş. Eski anayasayı hiç olmazsa bir başbakan (Midhat Paşa), birkaç politikacı, bir şair (Namık Kemal), ve bir Ermeni hukukçu (Odyan Efendi) kavga ede ede yazmışlardı, yenisini hazret kendi yazmış, adamlarına onaylatmış.
E, "kayıtsız şartsız" kelimesi burada ne manaya geliyor peki? - Mustafa son günlerde yeterince tartışıldı, biz Kemal'e bakalım.
"Senin adın Mustafa benim adım Mustafa, gel seni repackage edelim" hikayesinin iler tutar yanı olmadığı meydanda. Belki Dede Korkut'taki Boğaç Han hikayesinden esinlenmiş bir mitleştirme çalışması. Öyle anlaşılıyor ki kendi kuşağının devrimci gençlerinin birçoğu gibi genç Mustafa da o devrin idolü olan Namık Kemal'den esinlenerek kendine mahlas seçmiş. Sonradan Arnavutluk'un ulusal kahramanı olan İsmail Kemal, liberal yazar Ali Kemal ve şair Yahya Kemal de aynı yıllarda anı trendin temsilcileri.
Hatırlayalım: Namık Kemal 1888'de sürgünde öldükten sonra siyasi yönden memleketin en hassas, en yasak isimlerinden biriydi. O devirde Kemal adını almanın, teşbihte hata olmaz, 1960'larda "Nazım", 70'lerde "Deniz" ya da günümüzde "Fethullah" adını almaktan farkı yok. Siyasi cüret bakımından yani, allah korusun, içerik değil.
İtiraf edeyim, geçen sene bir vesileyle Namık Kemal'i baştanbaşa okumak talihsizliğine uğradım. A) Yüz küsur yıl boyunca bu milletin beynini hasara uğratmış, B) bugünkü ulusalcı teranelerinin ağababası kimmiş, bu konularda epey fikir sahibi oldum. - Mustafa son günlerde yeterince tartışıldı, biz Kemal'e bakalım.
"Senin adın Mustafa benim adım Mustafa, gel seni repackage edelim" hikayesinin iler tutar yanı olmadığı meydanda. Belki Dede Korkut'taki Boğaç Han hikayesinden esinlenmiş bir mitleştirme çalışması. Öyle anlaşılıyor ki kendi kuşağının devrimci gençlerinin birçoğu gibi genç Mustafa da o devrin idolü olan Namık Kemal'den esinlenerek kendine mahlas seçmiş. Sonradan Arnavutluk'un ulusal kahramanı olan İsmail Kemal, liberal yazar Ali Kemal ve şair Yahya Kemal de aynı yıllarda aynı trendin temsilcileri.
Hatırlayalım: Namık Kemal 1888'de sürgünde öldükten sonra siyasi yönden memleketin en hassas, en yasak isimlerinden biriydi. O devirde Kemal adını almanın, teşbihte hata olmaz, 1960'larda "Nazım", 70'lerde "Deniz" ya da günümüzde "Fethullah" adını almaktan farkı yok. Siyasi cüret bakımından yani, allah korusun, içerik değil.
İtiraf edeyim, geçen sene bir vesileyle Namık Kemal'i baştanbaşa okumak talihsizliğine uğradım. A) Yüz küsur yıl boyunca bu milletin beynini hasara uğratmış, B) bugünkü ulusalcı teranelerinin ağababası kimmiş, bu konularda epey fikir sahibi oldum. - 20. yüzyıl ortalarına dek terörizm sözcüğü devlet terörü için kullanıldı. Bir de Rus İhtilali öncesinde Bolşeviklerin parti içinde ve dışındaki muhaliflerine uyguladıkları "devrimci şiddete" terörizm adı verildi. Ama sonuçta terörizm, elinde silah ve otorite olan bir teşkilatın, kendisine boyun eğmesi gerektiği halde eğmeyenlere yaptığı bir şeyin adı idi.
Kelimenin 1969 yılı dolayında çıkan yeni anlamı, Amerikan propaganda sanayiinin şaheserlerinden biridir. Neymiş, halka korku ve yılgınlık salmak amacıyla şiddet eylemlerine başvuranlar teröristmiş! Benim bildiğim bunlara eskiden ya isyancı ya da haydut denirdi. Yaptıkları işleri haksızlığa uğrama duygusundan yahut öfkeden ya da çaresizlikten yaptıkları bilinirdi. Amaçları da ahaliye korku salmak değil, zalim olduğuna inandıkları düzen güçlerine vurup ahaliyi yüreklendirmek olurdu. Dünya mı değişti, kelimelerin anlamı mı kaydı, pek emin değilim.
Ahaliye korku salan isyancılar mıdır, yoksa üç bin köyü yakıp yıkan, ağzını açanı tutup götüren, allahın dağındaki çobanı terörist diye bombalayanlar mı, onu da bilmiyorum. - Dil Devriminin en heyecanlı günlerinde (33 yahut 34 olmalı) açmışlar Divan-ı Lugat-i Türk'ü, iğitmek diye 900 senelik fiil bulmuşlar. Anlamı "hayvan veya köle beslemek, yetiştirmek". Bilmem neden, bu olsa olsa eğitmek olmalı diye karar vermişler, etrafta soracak doğru dürüst dilbilimci de yok, eğitmek diye Türkçeleştirmişler. Oysa kelimenin aslı besbelli /i/ ile iğitmek. Türkçede bunun gayet güzel bir türevi de mevcut. İğdiş, orjinal anlamı "besleme, ehli hayvan veya hizmetçi". Ama Kaşgarlı özellikle belirtiyor, Oğuzlar bunu "hadım edilmiş köle" anlamında kullanır diye.
- Vatanmillet jokerdir: bastın mı eli alırsın. Doksan senedir bu böyle. O yüzden tek bildikleri meslek emirle adam öldürmek ve ölmek olan kişiler, dilden tarihe, devlet yönetiminden eğitime kadar her alanda bilir bilmez konuşmayı kendilerine hak sayarlar. İtiraz edeni vatanmillet sopasıyla döveceklerine güvenirler. Millet sinmiş, kafa sallayıp susar.
Arkalarındaki o ideolojik zırh olmasa eminim çoğu kuzu gibi adamdır, oturur izah edersin, bir de kahve söylersin, ikna olur. Yani memleketi bozan cehalet değil: cehaleti kutsallaştıran zorbalık mezhebi. - Vatanmillet jokerdir: bastın mı eli alırsın. Doksan senedir bu böyle. O yüzden tek bildikleri meslek emirle adam öldürmek ve ölmek olan kişiler, dilden tarihe, devlet yönetiminden eğitime kadar her alanda bilir bilmez konuşmayı kendilerine hak sayarlar. İtiraz edeni vatanmillet sopasıyla döveceklerine güvenirler. Millet sinmiş, kafa sallayıp susar.
Arkalarındaki o ideolojik zırh olmasa eminim çoğu kuzu gibi adamdır, oturur izah edersin, bir de kahve söylersin, ikna olur. Yani memleketi bozan cehalet değil: cehaleti kutsallaştıran zorbalık mezhebi. - Kültür dili tabii ki büyük bir hazinedir, yüzlerce yıllık emekle oluşmuştur, unutulması yazıktır, günahtır, ona diyeceğim yok. Ama gençler, bu dili reddediyorsa bundan dolayı kabahati gençlerde bulmak komik olur. Kabahat o dili gençlere aktarmak için gereken MANEVİ OTORİTEYİ kaybetmiş olan yaşlılardadır. Onların aptallığıyla, küstahlığıyla, cahilliğiyle haşat edilen kültür (ve eğitim) ortamındadır.
Sen insanların en değerli on iki senesini vatan millet sakarya cart curtuyla heba edersen ("çağdaş yaşam" dedikleri odur!" o gençler ya ruh hastası olur, gözlerini belertip vatan millet sayıklamaya başlarlar. Ya da "kek lan bunlar" deyip kendi ruhsal gettolarına çekilirler, alternatif dillerini yaratmaya koyulurlar. "Kültür mültür hikaye" ekolüne asker yazılırlar. - "Kültür dili tabii ki büyük bir hazinedir, yüzlerce yıllık emekle oluşmuştur, unutulması yazıktır, günahtır, ona diyeceğim yok. Ama gençler, bu dili reddediyorsa bundan dolayı kabahati gençlerde bulmak komik olur. Kabahat o dili gençlere aktarmak için gereken MANEVİ OTORİTEYİ kaybetmiş olan yaşlılardadır. Onların aptallığıyla, küstahlığıyla, cahilliğiyle haşat edilen kültür (ve eğitim) ortamındadır. Sen insanların en değerli on iki senesini vatan millet sakarya cart curtuyla heba edersen ("çağdaş yaşam" dedikleri odur!) o gençler ya ruh hastası olur, gözlerini belertip vatan millet sayıklamaya başlarlar. Ya da "kek lan bunlar" deyip kendi ruhsal gettolarına çekilirler, alternatif dillerini yaratmaya koyulurlar. "Kültür mültür hikaye" ekolüne asker yazılırlar."