- Ben ise bütün ömrüm boyunca insanlardan uzak kaldığım ve onlar tarafından pek rahatsız edilmediğim için kimseye kızdığım yoktu. Beni kemiren sadece büyük bir yalnızlık hissiydi ve gene bu yalnızlığın tesiriyle, bana yakın olduğunu anladığım bir insana karşı birçok noktalarda kendimi aldatmaya hazırdım.
- Bir insana bir insan herhalde yeterdi. Fakat o da olmayınca? Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu ortaya çıkınca ne yapılabilirdi? Bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim.
- Bir kadın herhangi bir şekilde hoşuma gidince ilk yaptığım iş ondan kaçmak olurdu
- Bir insanı kendisi kadar, kendi düşünceleri, dertleri, korkuları ve noksanları kadar ne meşgul edebilirdi?
- ''Görülüyor ki hamakat(ahmaklık) sade ahmaklara değil, akıllı olduklarını sananlara da hükmediyor!''
- ''Günün birinde ya çıldıracağız, ya da dünyaya hakim olacağız. Şimdilik bir rakı parası bulalım ve parlak istikbalimiz şerefine bir kaç kadeh içelim.''
- ''Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün... Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil hepimiz onun elinden bir oyuncağız... Senin dünyaya hakimiyet planların bile eminim ki onun mahsulü...''
- Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş... Ve ben bu anda başka hiçbir şey istemiyordum. Dünyanın en zengin adamıydım. Gözlerimle onu takip ederek mırıldanıyordum: " Sana teşekkür ederim... Teşekkür ederim!.. Ve sergideki resmi seyrederken düşündüklerimin doğru çıktığını görmekle memnun oluyordum. O aynen benim tasvir ettiğim gibiydi... Başka türlü olsa bana öyle tanıdık gözlerle bakar, selam verir miydi?
- Birdenbire gözlerimin içine bakarak: "Yolumu mu beklediniz?" dedi. "Evet." "Bu akşam da aynı yerden geçeceğimi nasıl bildiniz? Burada çalıştığımı biliyor muydunuz?" "Hayır, fakat ne bileyim... belki dedim... Hatta belki de demedim, farkında olmadan aynı saatte kendimi orada buldum... Sonra siz geçerken, beni görürsünüz diye korkumdan bir kapı aralığına saklandım." "Haydi gidelim... Yolda konuşuruz..." Benim şaşkınlığımı görünce sordu: "Beni evime kadar götürmek istemez misiniz?"
- "Siz sahiden iyi bir insana benziyorsunuz!" dedi. Bütün cesaretim, serbestliğim, o gelir gelmez uçup gitmişti. İçimden ona teşekkür etmek, ellerine sarılarak öpmek arzusu geçtiği halde, ancak duyulur duyulmaz bir sesle: "Bilmem!" diyebildim.