- Gerçi babamı gerçek bir muhabbetle sevmem için de ortada bir sebep yoktu;onunla aramızda daima bir yabancılık mevcut kalmıştı ve birisi bana: "senin baban iyi bir adam mıydı?" diye sorsa, verecek cevap bulamazdım.Çünkü iyiliği ve fenalığı hakkında bir fikir sahibi olacak kadar onu tanımıyordum.
- ''...Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.''
- ''Berlin'de yalnızsınız değil mi?'' dedi. - 'Ne gibi?' ''Yani... Yalnız işte... Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... Öyle bir haliniz var ki...'' - 'Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... Bütün dünyada yalnızım... Küçüklüğümden beri...' ''Ben de yalnızım...'' dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: ''Boğulacak kadar yalnızım...'' diye devam etti, ''hasta bir köpek kadar yalnız...''
- ''...Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?''
- .Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.''
- Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya'nm Nihal'inden, Vecihi Bey'in Mehcure'sinden, Şövalye Büridan'm sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Muhammed'in annesi Âmine Hatun'dan birer parça vardı.
- Dünyada bana hiçbir şey, doğuştan hüzünlü bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
- Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mutlu etmesi nasıl mümkün oluyordu?
- Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mutlu etmesi nasıl mümkün oluyordu?
- Dostça bir selam ve temiz bir gülüş... Ve ben bu anda başka hiçbir şey istemiyordum. Dünyanın en zengin adamıydım.