- Ne istiyorlardı senden Selim? Belki sen çok şey istiyordun onlardan. Verdiğinin hiç olmazsa küçük bir parçası kadar bir şeyler istiyordun. Sonunda kaçıyorlardı. Hayır, sen kaçıyordun. Hayır kaçmıyordun: İnsana ihtiyacın vardı. İnsanı arıyordun canım kardeşim. Bunda utanacak ne vardı?
- ''Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim,'' dedi: ''Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.''
- kirpikleri havayı süpürüyor: uzun ve dağınık. her tarafı uçuşuyor; bu dünyadan olmayan bir şeyler var tavırlarında. aynı zamanda gizlemeye çalıştığı bir basitlik, haşinlik seziyorum. özellikle başını yukarı kaldırdığı zaman. biri, ona, bunu söylemeli.
- Söyle istemiyorsan hemen gideyim buradan. Her şeyin istediğin gibi olmasını istiyorum. Sen öğrenme dersen öğrenmem. Sen, git beğenmediğim hayatını yaşa, dersen bir dakika bile burda durmam canım Selim! Nasıl istersen öyle olurum.
- Bazen bir kahveye girerim. Hiç bir zaman kahvelere yakışmamışımdır. Orduevine giren bir sivil gibi yabancı hissederim kendimi. Çayımı içer zor kaçarım. Zaten nereden kaçmam ki?
- ilk çekingenlikler ne kadar tatlıdır. oysa insan bu beceriksizlikleri bir an önce yenmeye çalışır.
- "İnsanların yaşantılarında dedikodunun ötesinde bir şeyler bulmaya çalışmalıyız, değil mi??
- İnsanlarımız, bazı madenler gibi çabuk ısınır ve çabuk soğurlar.
- "İnsan gördüğü bir şeyin esasını merak ederse, onun neden öyle olduğunu araştırırsa, günün birinde kendi işinde muhakkak yararlanır bundan," dedi orta yaşlı profesör,
- Newton da, ?Başkalarından daha ilerisini görebiliyorsam, bunu, devlerin sırtına çıkmama borçluyum,? demiştir.