- ...Zaten hangi yüzden kaybetmiyorduk ki?
- Değerlendirmek! Ne kadar boş bir söz. Değerlendirmek, kaçmaktır; değerlendirmek, yalnız bırakmaktır; yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini, yaşarken öldürmektir.
- Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendime. İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı.
- Korktum. Çünkü, 'demek ki' diyemeyeceğim bir yerlere gelmiştim. İçime bir ağrı saplandı. Ne olurdu bir 'demek ki' daha diyebilseydim.
- Ölmek üzere olan bir insan korkmamalı. Ölmek nedir? Yaşayabileceğini hayal ettiğim olayların bitmesidir ya da insanın öyle sanmasıdır.
- Heyecan mı? Bak bunu unutmuşum, diye mırıldandım. (Yalnız olunca insan daha rahat davranır: mırıldanır.)
- Yalnızlığa dayanmanın en önemli şartı, her şeye karşı hazırlıklı bulunmaktır. Gene de telefon birdenbire çaldı ve ben şaşırdım.
- Daha basit bir mesele bile ortaya atsaydınız, gene içinden çıkamazdım. Bütün meselelerimi sıfıra indirdiniz. Yere baktım: Bu lekeyi ya da dalgayı ya da gölgeyi taşın üstünden silebilmek uğruna herkesi öldürmeye, bütün dünyayı yok etmeye hazırdım. Ondan sonra bütün işlerimi yoluna koyardım...
- Başım gene döndü: Bu sefer anlamlı bir biçimde döndü. İnsan, hayat, acılar filan diyecek kadar keyiflendirdi beni iki nefes duman.
- ...mesele, bir şeyleri sıcak bir çorbanın kokusunu duyar gibi hissedebilmekti.