- Içinde bir yerde , artık hiç hareket edemeyeceğini hissediyordu. Gene içinde bir yer , bir duygu , kendini bütünüyle bırakmasına engel oluyordu. Bir kıpırdayabilse tekrar yaşayacaktı. Birden bir oluştan başka bir oluşa geçmenin ölçülemeyen süresi içinde kendine geldi. Hiç bir şey düşünemedi.
- ..çünkü o zaman henüz Olric yoktu. Henüz durum bugünkü gibi açık ve seçik , bir bakıma da belirsiz değildi. Bir cümle kaldı yalnız aklında: "Güzel bir gün ve ben yaşıyorum."
- Turgut, önündeki direksiyona , belli etmek istemediği bir çekingenlikle bakıyordu. Kimse sezmeden , korkusunu fark etmeden , bu inatçı ve onu tanımayan sertlikle nasıl uyuşabilecekti ? Öğrendikten sonra , bütün zorluklar geride kaldıktan sonra ; vücudun her parçasında , başlangıçta bu makina kadar kör ve inatçı olan direnmenin yumuşadığını , dokunmanın mümkün olduğunu gördüğü zaman , yazık ki geçiş süresini unutuverir insan. İlerde , yeni bir denemeye girmek üzere olduğu anda , hiç bir yararı dokunmaz ; ya da dokunmayacakmış gibi gelir yaşanmış olanın. İnsanlar da bırakmaz ki : en yakınınız bile , otomobilin arka kanepesinde oturan karınız bile...bile ne demek ? Özellikle , en yakınınız , sizi aptalca bir yarışma duygusuna sürükler.
- Üniversitedeki bir hocasının sözleri aklına geldi : her yapıda , alttaki bir tabakada yapılan küçük bir hatayı bile , onun üstüne koyacağınız daha iyi tabakalarla örtemezsiniz.
- Bazı günler konuşamazdı insan.
- ?gene de sonunda sana bütünüyle benzemekten korkuyorum babacığım: yani ben de sonunda senin gibi ölecek miyim?
- ?acaba senin de bilinçaltın var mıydı babacığım? bana öyle geliyor ki sizin zamanınızda böyle şeyler icat edilmemişti. sanki osmanlıların böyle huyları yoktu gibi geliyor bana. senin fesli ve redingotlu resimlerini gözümün önüne getiriyorum da, bu görüntüyle ?varoluşçu bir bunalım'ı yan yana düşünemiyorum doğrusu. aslında bizler de bir özenti içindeyiz; ama ne de olsa bu kurt içimize düştü bir kere babacığım; bazı meseleleri bu yüzden büyütüyoruz??
- ?istiyorum ki evde annem gibi biri olsun ve ben de mutfağa giderek, ?burada gene bir şeyler kaynıyor muazzez? diye içeri seslenebileyim ve bana ?kaynadığını görüyorsun altını kıs cemil bey? denilsin ve ben de hiçbir şey yapmadan mutfaktan çıkayım??
- yabancıları da sevmezdim ayrıca. yabancı ülke temsilcilerini hiç. bunlar bana, vatandaşlarımı kandırmak için gönderilmiş gibi gelirdi. casus filan demek istemiyorum. yabancı ülkelerde yaşama hasreti içinde kıvranan vatandaşlarımı azdırmak için gönderilmişlerdi sanki bunlar. bakın, derlerdi; biz koyu ve ciddi elbiselerin giyildiği, sokaklarında büyük arabalarla gezilen ve salonlarında değerli içkilerin sunulduğu ziyafetler verilen bir ülkenin insanlarıyız. özentili vatandaşlarım da içlerini çekerlerdi: ah, ne kadar öylesiniz!...?
- ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi?.?