- Ne çok değişiyor dünya, sanki her sabah dünden akılda kaldığı kadarıyla yeniden kuruluyormuş gibi.
- Saat ikiyi çeyrek geçmeye niyetliydi. Zaman tereddüt eder mi, mevzubahis ileri gitmekse eğer?
- Kediler, bir insanı gün boyu meşgul edebilecek kadar güzel oynarlar çünkü.
- Anama söver gibi "Hayır!" dedi.
- İnsansızlıktan kurudum.
- Arkadaşmış, Allah belalarını versin hepsinin, nankörler! Ama Fidan'ı hiç çıkaramadım aklımdan. İçimde kızgın demirden yeni dökülmüş bir vicdan heykeli gibi oturdu durdu yıllarca.
- Korku, çocuğun önce karnında ağrı, akşamına bulantı ve ateş, gecesinde kabustur çünkü.
- Bir hamaktayım ama şimdi. Çiftekağıdımı küllüğe daha yeni bastırmışım, göğsümden karnıma doğru hafiften bir ter süzülüyor. İçime bir ad koyacak olsam Leyla derim, öyle güzelim.
- Sahi, gerçekten de, cennette de aşık olacak mıyız? Orada da kıskanacak mıyız sevdiğimizi ölesiye, öldüresiye. Cennette de olabilecek miyiz sevdiğimizle, aramıza ayrılık girmeden? İstememek olmasın orda bari, bırakıp gitmek olmasın hiç olmazsa. Gönül kapıları açık olsun, çalmadan girilsin içeri.
- Maalesef diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kağıdın ortasına damlayan kocaman mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki göğsümün ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki.