- Teoride aşk ideal, yüce bir duygudur. Gerçekte ise insan onu ağza almaktan, hattâ hatırlamaktan bile utanır, tiksinti duyar.
- Aramızda o gün geçenlere kavga demem yanlış. Hayır, bu kavga değildi, şehvetin sönerek gerçek duyguların kendini göstermesiydi.
- Şehvet arzularımız doyuma ulaştıktan sonra aşkımız da sona etmişti. Artık sadece karşı karşıya duran, birbirimize tamamiyle yabancı, birbirimizden sadece şehevi zevk almaya bakan iki bencildik.
- Nikahtan önce kadınla temas etmemiş erkeğe yüzde bir ve henüz evlenmeden ileride fırsat buldukça karısını aldatmayı düşünmeyen erkeğe ellide bir oranında rastlanabilir mi?
- Kilisedeki âyin çoğu erkek için, istedikleri kadını elde etmeyi sağlayan bir formalite olmaktan başka mâna taşımamaktadır.
- Bir kere boyuna tıkındığımız halde bedenimizi çalıştırmadan aylak aylak geçirdiğimiz hayat, bizde her an şehvet uyandırmak için bire birdi.
- Fakat biz , her gün bir kilo et, av kuşları, balık, türlü türlü baharat yiyip, çeşit çeşit içkiler içtiğimiz halde bunları nereye harcarız? Nereye?... Şehvet taşkınlıklarına...
- Her kadın, sözde o yücelttiğimiz yüksek duyguların yalan dolandan ibaret olduğunu, gerçekte sadece onların vücudunu istediğimizi ve bunun için her türlü densizliğe görmezden geleceğimiz halde giyinişlerindeki en küçük zevksizliği bağışlamayacağımızı bilir.
- Zaten bu jerseler, iğrenç turnürler çıplak omuzlar, kollar, göğüsler hep bunun içindir. Özellikle erkekleri iyi tanıyan kadınlar, erkeğin akıl dolu konuşmalardan çok vücut aradığına, aldandığını bilse bile bu vücudu cazibeli gösterecek eşyaya rağbet ettiklerine emindir.
- Şehre taşındık. İnsan şehirde yüz yıl yaşar da çoktan ölüp çürüdüğünün farkına bile varmaz. İşten güçten kendi kendinizle uğraşmaya zaman kalmıyor ki...