- Ancak çok açıktır ki alçaklık, tekrarlandıkça artar. (270)
- Halk ölüyor, kendi ölümüne alışmış. Çocukların ölümü, kadınların güçlerinin üstünde çalışmaları, herkes için, özellikle de yaşlılar için açlık gibi ölümle sonuçlanacak yaşam biçimleri oluşmuş halk arasında. Ve halk bu duruma öyle yavaş yavaş gelmiş ki, durumun korkunçluğunu kendisi de görmüyor ve bundan yakınmıyor. (312)
- Ancak onun gibi doğrucu bir insan, yaşam koşullarının baskısı altında küçük bir yalana göz yumarak, akıldışı olan bir şeyin akıldışı olduğunu kanıtlamak için önce bu akıldışı şeyi araştırmak gerektiği yalanını söyledi kendisine. Bu, küçük bir yalandı ama bu küçük yalan, şimdi elini kolunu bağlamış olan büyük yalana sürüklemişti onu. (404)
- Nehlüdov'u sevindiren ve onu daha önce hiç bilmediği bir doruğa çıkaran şey, Maslova'nın hiçbir davranışının ona duyduğu sevgiyi değiştiremeyeceğini anlamış olmasıydı. (440)
- Bu kitaplarda çok akıllıca, bilimsel, ilginç pek çoy şey vardı ama en önemli sorunun, bazı insanlar hangi hakka dayanarak diğerlerini cezalandırıyorlar sorusunun yanıtı yoktu. Bırakın bu soruların yanıtını bir yana, bütün düşünceler cezayı açıklamaya ve haklı göstermeye yönelikti, cezanın gerekliliği, kanıtlanması gerekmeyen, kendiliğinden apaçık bir temel önerme olarak kabul ediliyordu. (448)
- "Sanki mahkemenin amacı adaletmiş gibi," dedi Nehlüdov. "Başka nedir peki?" "Sınıfsal çıkarların korunması. Bence mahkeme, bizim de içinde bulunduğumuz sınıf açısından kazançlı olan mevcut düzenin sürdürülmesi için bir yönetim aracıdır sadece." (461)
- Ne kadar iyi olursak olalım gözümüzdeki merteği tam zamanında görebilmeliyiz. (465)
- Oysa öldürmüşlerdi onu ve hiç kimse bir insan olarak ona acımadığı gibi, yok yere ölmüş bir iş hayvanı olarak da acımıyordu. Bu adamın ölümünün insanlarda uyandırdığı tek duygu, çürüyecek olan bu bedeni ortadan kaldırmak için gerekli koşuşturmaların yarattığı sıkıntıydı. (485)
- "Tıpkı bu taşların yağmuru geçirmediği gibi onlarda görevlerini yaparken insan sevgisinin yüreklerine girmesine izin vermiyorlar," diye düşündü. (502)
- Bu insanların, yasa olmayan bir şeyi yasa saymaları ve bizzat Tanrı tarafından insanların yüreklerine yazılmış olan ezeli, değişmez, ertelenemez bir yasayı ise yasa olarak görmemeleridir. (502)