- Yürüdüğümüz yolda önüme baktıkça, bana böyle geliyordu ki, daha ilerisine gitmemiz imkânsızdı, mümkün olan şeyler dünyası orada bitiyordu, her şey kendi güzelliklerinde donup kalmalıydı.
- Evet, bir yaşamım vardı, gidiyordu şimdi, uzaklaşıyor benden, durduramıyorum onu. Evet, öyle! Ne diye aldatıyorum kendimi? Ölmekte olduğumu, sorunun haftaların ya da günlerin sayısında olduğunu benden başka herkesin gördüğü apaçık ortada değil mi?... Belki de şimdi... şu anda... Yani birden yok olacağım. Bir varmış, bir yokmuş... Sayfa:80
- Hiç önemi yok! Ölümse ölüm! Kimse bilmiyor, bilmek de istemiyor, acımıyor da... Sayfa:80
- Yaşam böylesine anlamsız, bu kadar iğrenç olabilir mi? Öyle idiyse, öylesine anlamsız, öylesine iğrenç idiyse, o zaman niçin ölmeli, niçin acı çekerek ölmeli? Sayfa:105-106
- Uzun zaman size karşı duygularımın neler olduğuna, bunun beni nerelere sürükleyeceğine aldırış etmedim.
- Her insanım kendisi için kaygılanarak değil, sevgiyle yaşadığını öğrendim.
- Bir zamanlar tepesinde sonsuz uzaklıklara açılmış duran o gökyüzü sanki birden sınırlı, onu ezen bir kubbeye dönüşmüştü.
- Bilge kişi, hayatı boyunca ölümü arar, bu yüzden de ölüm ona korkunç değildir.
- Ortalık cehennem gibiydi. Sinekler içleri kırmızıyla yıkanmış bardaklara yapışıyor, sonra içine düşüp ölüyorlardı, ama bazı sineklerin ölmesi diğerlerini hiç etkilemiyordu. Onlar neşeli neşeli uçuşlarına devam ederken sonlarının diğer sineklere benzeyeceğini düşünmüyorlardı bile. Sinekler tıpkı saraydaki soylular gibiydi.
- "Ağladığınızı biliyorum," dedi Pross. "Hediye ettiğiniz yemek takımı öyle harikaydı ki, kim olsa ağlardı. Dün bir ara kutuyu açıp baktım. Her çatal, her bıçak için ağladım. Gözlerim şişti ağlamaktan.