- Şehrin yeni yoksulları: hayatlarında parayla satın alınamayacak değerler olmayan insanlar...
- Evimizde kendimizi mutlu hissetmeye mecburuz. Basın-yayın organlarından üzerimize sıçratılan sahte aidiyetler (bir futbol takımı taraftarlığı vb.) içimizdeki derin yarayı iyileştirmiyor: Birbirimize hoşça bakabileceğimiz daha güçlü ve sahih bir aidiyete ihtiyacımız var. Benim sende dirileceğim, senin bende dirileceğin bir aidiyete ...
- Karşılıklı konuşma ya da sohbet bana ve ona bir 'evindelik duygusu' verir: Ötekini kendi kalbime buyur etmek beni rahatlatır. O bana misafir olup beni zenginleştirirken, ben de onun misafiri olurum. Ona bir şeyler ekleyerek, onun bir parçası olarak bu konuşmadan ayrılırım. Daha önce bu dünyada birbirimiz için bir anlam ifade etmeyen varlıklarımız, artık birbirimizden izler taşır. Kendimizi artık o izle birlikte tanımlar ve dünya serüveninde yalnız olmadığımızı, hayat hikayemizin bir başkasının hayat hikayesiyle buluştuğunu ayrımsarız.
- Yaşamak yorulmaktır. İnanmak cesaret ister: Olmak cesareti. Yola çıkmak, Kierkegaard'ın dediği gibi, kaygıyı çoğaltmaktır, yola çıkmamaksa kişinin kendi benliğini yitirmesi. Yola çıkmak kendinin farkına varmaktır, kendini bilme çabasıdır. Kişi kendisiyle yüzleşmekten mutlu olmaz, farkındalık kaygıyı çoğaltır.
- Olmak, cesaret ister. Kaygıyla yüzleşmek cesareti. Kimileri nevrozun koruyucu gölgesine sığınır. Oysa nevroz, Paul Tillich'in harikulade ifadesiyle, 'yokluktan (nonbeing) kaçmak için varlığı (being) inkar etmektir.' Kimileri kolektif nevrozlarda arar saadeti; futbol maçları bir karnavala dönüşür, siyaset bir gölge oyununa. O gölge oyununda, bir bakarız, biz de birer Hacivat ya da Karagöz oluvermişiz. Olmak, cesaret ister. İçimizdeki boşluktan aşağıya bakabilme cesareti. Muhakkak ki başımız dönecektir. Sendelersek uçurumdan aşağı gideceğiz. Ama bakmazsak hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz orada ne olduğunu; bizi bekleyen, bizi biz yapan şeyi.
- TV ekranlarının karşısında pinekleyerek, sevmediklerimize küfredip sevdiklerimize alkış tutarak sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmayız. Bir kelebeğin kanat çırpışının Atlantik ötesinde fırtınaya yol açabildiği bir dünyada tarihi kahramanların yaptığını sanmak ne saflık! Tarih sıradan ve sorumluluk sahibi insanların yazdığı bir kitaptır.
- Alışveriş merkezleri ve bankalar mabedin yerini almıştır ve mutluluğun farklı bir yaşam tarzında olduğu kulaklarımıza fısıldanmaktadır.