- Her çeşit insan, Kino ile ilgilenmeye başlamıştı ? satacak malı olanlar, hatırla iş yaptırmak isteyenler. Kino, Dünya?nın Biricik İncisini bulmuştu ya. İncinin özü, insanların özleriyle karışınca ortaya acayip, karanlık bir tortu çıkıyor, sonra çökeliyordu. Herkes Kino?nun incisiyle bir bağ kurmuştu birdenbire, Kino?nun incisi de herkesin düşlerine, yatırımlarına, düzenlerine, tasalarına, geleceğine, dileklerine, gereksinimlerine, tutkularına, açlığına katılıverdi, aradaki tek engel Kino?ydu, o yüzden de garip bir biçimde herkesin düşmanı oluverdi Kino.
- Derler ya, insan asla doymak bilmez diye, yüzünü verseniz ille de astarını ister diye. Bu sözler insanı kınama amacıyla söylenir, oysa insan soyunun en büyük yeteneklerinden biri, onu elindekiyle yetinen hayvanlardan üstün kılan bir yetenektir bu.
- Ne var ki Kino?nun yüzü, esenlik muştularıyla ışıldıyordu: ?Benim oğlum okuma öğrenecek, kitaplar karıştıracak, yazacak da, yazmayı da öğrenecek. Oğlum sayılarla da uğraşacak, onun bunları bilmesi bizi özgürlüğe kavuşturacak o öğrenecek, onun aracılığıyla bizler de öğreneceğiz.?
- Komşular, büyük bir mucizeye tanık olduklarını kavramışlardı. Biliyorlardı ki bundan böyle takvim, Kino?nun incisinden başlayacaktır; evet, yıllar yılı bu anı düşünecek, tartışacaklardı. Dedikleri gerçekten çıkarsa, Kino?nun bugünkü halini, neler dediğini, gözlerinin nasıl parladığını yıllar boyu kim bilir kaç kere anacaklar ve diyeceklerdi ki: ?Sureti değişmiş bir adam olup çıkmıştı canım. Sanki içine gizli bir güç girmişti, her şey böyle başladı. Gördünüz, nasıl ansızın yüce bir kişi katına yükseldi o andan sonra. Ben kendi gözlerimle gördüm.? Kino?nun tasarıları gerçekleşmezse, o zaman da şöyle diyeceklerdi komşular: ?Her şey böyle başladı. Üstüne deli deli bir hal geldi, saçmaladı durdu. Tanrı bizi bu tür illetlerden korusun. Evet evet, kurulu düzene başkaldırdığı için Tanrı, Kino?yu cezalandırdı. Ne duruma düştüğünü görüyorsunuz. Ben kafasından sağduyunun uçup gittiği anı gözlerimle gördüm.?
- Tasarlamak gerçek bir şeydir; açığa vurulmuş düşler, denenmiş demektir. Bir hayal bir kere düşünülmeye görsün, öbür gerçeklerin arasındaki yerini alır ve bir daha asla yıkılmaz ama kolaylıkla saldırıya uğrayabilir.
- Kino?nun bir bildiği daha vardı, tanrıların insanların yaptığı planları sevmedikleri; tanrılar, rastlantıya bağlı olmayan başarıdan da pek hoşlanmazlardı. Kino, tanrıların kendi çabaları sonucu başarıya ulaşan kişiden er geç öç alacaklarını da biliyordu. Sonuçta, Kino planlarından korkuyordu elbet, ama tasarladığına göre artık onu bozamazdı. Saldırıyı karşılama adına kendine bir zırh örmeye başlamıştı bile dünyaya karşı. Gözleriyle kafası, gelebilecek her türlü tehlikeye açıktı.
- Küçük bir kasabanın kendi kendiyle ve bütün birimleriyle kurduğu sıkı ilişkiyi nasıl sürdürdüğüne ne kadar şaşsak azdır. Her erkek, her kadın, her çocuk, her bebek kasabada belli bir biçimde davranır, belli edimlere girişirse, kalıpları kırmaz, öteki bireylerden farklılık göstermezse, hiçbir şekilde deneylere kalkışmaz, önemli bir hastalığa tutulmaz, kasabanın esenliğini ve iç erincini, yani o kesintisiz, şaşmaz akışını bozabilecek bir şey yapmazsa, o birim görünmez olabilir, bir daha da adı bile duyulmaz. Ama tek bir kişi, alışılageldik düşünce kalıbının, bilinen ve güvenilen biçimin dışına çıkmaya görsün, kasaba halkının duyargaları hemen geriliverir, bu haber kasabanın sinir ağı aracılığıyla her yana yayılır. Her birim, bütünle iletişim kurar.
- ?Ben erkeğim,? demişti ya, Juana bu sözün anlamını kavramıştı. Yarı çılgın, yarı tanrıyım anlamına geliyordu bu sözler. Demek Kino gücünü bir dağa toslatacak, bir denizde sınayacaktı. Juana, kadın sezgileriyle, erkeğin yok olduğu yerde dağın kılının kıpırdamayacağını, erkeğin boğulduğu yerde denizin yine kabarıp taşacağını biliyordu.
- İnsanın yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur.
- Önemli olan konuşmaktır. Biriyle birlikte olmak. Önemli olan budur işte.