- Biz bugün Şekspir yerine Shakespeare yazıyoruz; ama başkaları Mustafa Kemal'i Mustapha Kamal' a çeviriyorlar. Yurt dışına gönderdiğimiz mektup zarflarının üstüne göğsümüzü gererek Türkiye yazamıyoruz da "Turkey(hindi)" ibaresini konduruyoruz. İdarecilerimiz, başka ülkelerdeki alelâde bir vatandaşın sahip olduğu devlet ve dil bilincine fersah fersah uzakta iken milletler arası arenada bir "hindi"nin sözü ne kadar dinlenir, yahut ağırlığı ne kadar olabilir, varın siz karar verin. s.9
- Söylemeye lüzum olduğunu sanmıyoruz ama söyleyelim. Söyleyelim, çünkü bizim memlekette bunu her fırsatta söylemek gerekiyor: Kültürün ilk basamağı ana dilini iyi kullanmak, düzgün konuşup doğru ve kurallara uygun yazmaktır. Eskiler bunun için, "Dil insanın yarısıdır." derlermiş. Şimdi dil insanın tamamı oldu. s.139
- Amerikadaki ilk ve orta öğretimin amacı, çocukları iyi birer "Amerikalı" olarak yetiştirmektir. Ataları 200 yıldır o topraklarda yaşayan çocuklarla birlikte dünyanın dört bir yanından yeni gelen ailelerin çocukları da aynı eğitimi alır. ... Sonuç olarak öğrencinin zihninde ilkokul dördüncü sınıftan itibaren her sene gittikçe genişleyip derinleşen bir tarih bilinci oluşur. Bu da yalnızca 200 yıllık modern Amerikan tarihinin 2000 yıl gibi algılanmasına yol açar ve bu bilinç, her Amerikan vatandaşının kendine güvenini sağlar. ... Peki biz niye tarihimizden korkuyoruz? Osmanlı'yı öğrenirsek Türklüğümüze halel gelecek diye mi?!.. Yok öyle bir şey!.. s.145
- ...bir kitap, saatlerce onunla konuşarak, sohbetinde zamanı unutarak sevilir. Hani uzun zaman ayrı kalınmış sevgiliye özlem duyuyormuş gibi; hani bizi irşat ve ihya hususunda kendisine muhtaç olduğumuz bir mürşide teslim olmuş gibi, hani yüzüne bakınca gönlümüzün aydınlandığı can dostlarımızı arıyormuş gibi; hani elimizden tutup bizi, bütün sıkıntılarımızı unutacağımız bir iklime götürecek rehberimize kavuşmuş gibi yüreklerimizi açtığımızda; evet işte o vakit bir kitabı gerçekten seviyoruz demektir. s.286
- İnsanın bazen dinlediklerini de duydukları gibi algılaması bir erdemdir. Eğer sonuç hayra vesile olacaksa dinleme ile duymanın çerçevelerini değiştirmek elzem olur. s.228
- Leb zikrde amma ki gönül fikr-i cihânda Kaldı arada sübha-i mercân mütereddid Nabî ( Dudakta Allah adı, gönülde dünya sevdası. Eldeki mercan tespih ise hangisine uyacağını şaşırmış vaziyette.) s.271
- Leb zikrde amma ki gönül fikr-i cihânda Kaldı arada sübha-i mercân mütereddid Nabî ( Dudakta Allah adı, gönülde dünya sevdası. Eldeki mercan tespih ise hangisine uyacağını şaşırmış vaziyette.) s.271
- Demokrasi, galiba politikacılar kadar ilim adamlarımıza da lâzım!.. Ve tabiî hür düşünce ve objektiflik de... s.165
- Sokaklarda konuşulan dilin Türkçe olduğundan şüpheye düşmek, tabela ve tanıtım levhalarında yerlilik duygusunu yitirmek, turistik beldelerde hakiki bir turist gibi kalmak... Dil duyarlılığı olan biri için bunlar birer işkence. Böyle durumlarda, -Yangın vaaaaar! diye bağırası gelir insanın. Bilsem ki ben böyle bağırınca itfaiye Türkçenin imdadına yetişecek ve tedavi için hastaneye kaldıracak, emin olunuz yaparım. Ancak Türkçeyi hastaneye kaldırmak yerine beni tımarhaneye kaldırırlar diye korkuyorum. s.141
- Dil şuuru asla edebiyat demek değildir ki! Varsayalım öyle olsun, edebiyat yalnızca Türkçe öğretmenlerine mi lazımdır? Bir mühendis niçin kitap okumaz? Bir kasabın şiirden anlaması çok mu garip olur? Güzel deneme yazan bir marangozu ne zaman yetiştireceğiz? s.140