- "Geçip gitmede ömür... Umutlar hep yarın, yarın, yarın! Tükenen zamanı dolduruyor hep kuru kavgalar, boş didişmeler, faydasız gürültüler... Aklını başına al kardeş! Günü, bugün say; ölüm ki kaşla göz arasında; ölüm ki dudakla söz arasındadır..."
- Sevgi ve aşk Sevgi ile aşk arasındaki fark hâkimiyet derecesiyle ölçülür. İnsan, gönlündeki hâle hâkim olabiliyorsa buna sevgi denir. Ama gönlündeki hâl insana hâkim ise onun adı aşk olur. Sevgide irade vardır ama aşkta irade elden gider. Bütün bunlardan sonra Fuzûlî üstat diyorki, ''Varlık Allah'a aittir. Gerisi hep hayal ve düşten ibarettir. Bugüne dek bildiğim, bulduğum ve sahip olduğum herşey gerçekte O'ndan ibaret imiş. Zannım, hakikate yönelince sevgim de aşk oluverdi.'' Aşkında sadık olduğuna şehadetimiz vardır ey hazret-i Fuzûlî!...
- Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar âşıklarının gönüllerine ateş çalardı. Kemale ermiş, yaşını başını almış bir adam da Âşık oldu ona ve tez vakitte kemalini yitirdi, tecrübeli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü bela zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamadı, kendini ona vakfetti, her işi onun için, her şeyi onun adına yapmaya başladı. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider o gümüş bedenliye verirdi. Bir gün genç kız kendisine dedi ki: -Yanışın her an biraz daha artmada, ama aşkta masraf ziyade gerek, sendeki sermaye yalnızca aşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdadan, davul dengi dengine demişler? -Sevgili, dedi âşık, bedeninde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda harcayacak. Bari beni sat da elde ettiğinle bir müddet daha hoş ol. Genç kız âşığını derhal Mısır?a götürdü, orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler, satıcı kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir müddet beklediler. Adam hiç üzüntü göstermiyor, hiç boynunu bükmüyor, hatta müşteri çıktığı vakit baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmiyordu. Bir adam gelip genç kıza sordu: - Şu ayakta bekleyen ihtiyar senin kulun mu? - Evet , benim kulumdur!.. O sırada ihtiyar düşüp bayıldı. Adam pazarlık ile onu satın aldı ve kendine geldiğinde şehrin dışında bir mezarlığa götürdü. Meğer o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azat etmeyi ahdetmiş, ihtiyarı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı ihtiyarı azat edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şad etmek için dedi ki: -Diliyorsan ey ihtiyar, Mısır?da kal, malın eksilmez, seni gözetirim. -Dilersen de var git, çünkü artık hürsün, kendi kendinin sultanısın. İhtiyar teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişti ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim etti. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve dedi ki, -A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele? benim kulumdur!? dediğin andaki saadetim,sanmam ki başka bir kimsede olsun!.. Haydi yine beni pazara götürüp mezada (geçmiş mazi anlamında) ko!.
- Bir bütün idim ben leyla ile. Sense Leyla'yım diyorsun. Sen Leyla isen eğer, beni yakmaya hayalin yeter, takatim yok sana kavuşmaya. Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda? Canım gideli hayli zamandır, cismimdeki bir başka candır; bir özge candır. Sensin beni benden ayıran,uzaklaştıran.Ben yokum,senin tecellin var.Vuslatının ağır yükünü kaldıramam ki. Önceleri sen vardın,şimdi ben yok oldum. Manevi dünyamda dostum daima sensin. Dış görünüşe değer verme bahsi ortadan kalktı artık.Gönül çok önceleri sana koştu,canım seninle gitti. Şimdiki canım Leyla'ya değil, Mevla'ya yönelik. Bir'lik yolunda seninle olamam,yanarım. Şimdi,gözümün nuru,gönlümün aydınlığı!.. Ben maskaralığa nam salmışım,bari sen bu yola girme. İçinden çıkma namus perdesinin. Mecnun olan benim;bana yaraşır delilik,kınanmışlık. Şimdi git aşk töresini, aşıklık geleneğini, maşuk gidişatını bozma. Git şimdi , Ey Vefalı! Açtırma kötü söz arayanların dudaklarını; sakız verme dedikodu arayanların ağızlarına. Beni aramaya çıktığını aleme bildirip deliliğine ferman yazdırma. Kimse seni burda görmeden git. Ben ki varım; sen içimdesin, bunu bil!.
- Sevgi: İki hece. Sevgi, sevmek kelimesinden türetilen bütün öteki kelimelerin en güzeli. Derin uykulara dalmadan önce ilk soru: Sevgilerinizi en son ne zaman hatırlamıştınız ve sevgiyi hak edenleri en son ne zaman?!.. Bir soru daha: Sevgileriniz yalan mıydı yoksa?!.. Ve son soru: Çorak vadilere yönelmişse sevgimiz, çevremizi kandırmıyorsa sulara, içimizden akan Nil olsa ne?!...
- Sahi, neydi sevgi? Bir çuhayı ipek görebilmek miydi; toprağı amber niyetine koklamak mı? Sureti sirete, arazı cevhere, bedeni ruha köle eylemek miydi sevgi? Sevgi bir iyilik miydi, şefkatli bir cümlecik mi? Neydi sevgi dış mıydı, yoksa iç mi; zahir miydi, yoksa batın mı; kalıp mıydı, yoksa can mı?Var olmak mı, varlıktangeçmek mi? Dünyaya gülmeye mi gelmiştik, ağlamaya mı; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu? Sevgi neydi?!.. Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi, kah hüzünle, kah mutlululkla hatırlanan. Belki de sabırdı sevgi,affetmekti, gelecek günler adına. Sevgi sınanmaktı adl-i ilahi'de ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi bir tevbeydi, nasuh kisvesinde; bir dirilişti nefsi öldürerek. Sevgi iyi bir ad bırakmatı fena yurdunda. Ömür geçer de ad kalır...
- Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi acıydı aşk;ve maddeyi manaya veren en cömert sancıydı.ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki;belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü.kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk;kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan ahenkti aşk.şarkın bütün şiir macerasıydı,belki yesribli sevgililer için tutulan bir anadolu yasıydı.yağmur yağmur belaya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı.mansuru dara takanda,halili oda yakanda oydu ve oydu eyyubu derde bırakanda.tuz kadar mübarek,ekmekçe aziz idi;toprakleyin bereket,su gibi temiz idi...
- Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş,kıyamete kadar sökülmez imiş.aşk ile insan elbet güneşe benzer;ve aşksız gönül misal-i taşa benzer.hayatı aşka bölünce hayat çoğalır;bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır.gelip kemiğe dayanınca dünya,hayata atılan kement olur;göz kapaklarından vurulunca kasırgalar,annelerce deprem,babalarca bent olur.aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar,aşksız rahmini yargılayan bebekler nagehan doğar.mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur;aşk kayıp gidersedünyadan ebed kıyamet olur;sevgisizlik gelir,dünya cehennem olur.
- Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler;ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler.saban onunla sürerse toprağı koşarak,ancak o vakit yeşerir taze bir başak.atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür.kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller ve melal süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller.kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikar düşer,şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yar düşer.
- Sevgili!.. kapına geldik;aşkı öğret bize;ve aşkını ver yüreklerimize. bir nihanice gamzene gamzede aşıkların adına...hani uykuya dalınca kenti ve yalnız başına kalınca kendi...hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri ve hal üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri...vicdan sesinden bizar kürek mahkumlarınca,hani aşıkların hasreti özlemle karınca...hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni,hani sen gurbet gurbet gönlüme gömende...güneş ve ay nurunu aşkından alırken;güneşin ışığı aya vurur gibi aşığı aydınlatırken...gel ey sevgili bir huzmecik bahşeyle asi aciz üftadene ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene.aşkları unutan bendene aşkını unutturma!... herşey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da...!