- Hayır,hayır kendisi Şehnaz'a olan aşkını asla kimseciklerle paylaşmayacaktı,paylaşmamalıydı. Eğer paylaşırsa içindeki aşkın azalacağından emindi.
- Hayır,hayır,kendisi Şehnaz'a olan aşkını asla kimseciklerle paylaşmayacaktı,paylaşmamalıydı.Eğer paylaşırsa içindeki aşkın azalacağından emindi. Okuduğu kitaplar bütün aşıklara sıkı sıkıya bunu tembih ediyorlardı."Aşk ki ancak sır olarak kalırsa kalpte çoğalırdı."
- Oğul,sen çok zeki bit evlatsın,amma het kimde ki şu özellikler yoktur aklı tam sayılmaz. Kişi odur ki dünya malından ihtiyacı kadarını alıp fazlasını yoksullara dağıta. Tevazuyu şereften daha fazla seve. İlim istemekten bıkmaya. Başkalarının ihtiyaçlarını gidermeyi küçük görmeye. Başkasındaki iyilikleri büyütüp kendi iyiliğini hiçe saya. Herkesi kendinden üstün göre...
- Düşmanın büyüğü hilesi gizli olandır.
- Çok umutsuz olma ama tedbirli olmayı da bırakma. Bir şeyi çok umut etmek umuda köle olmaktır. Dikkat et, fakirliğin en büyüğü ahmaklık;zenginliğin en üstünü de akıldır. Aklını iyi kullan! Ortaya düşme,sebepler olgunlaşmadan sonuca yürüme. Arada sırada bir müddet geriye çekil,kalbini dinle,kendi yaptıklarını aklın ile değerlendir. Pişman olacağın şeyi yapma.
- Seni birisi hak ettiğin şekilde övdüğünde, sen de o hali sana veren Allah'ı gör, her varlığı Allah suretinde gör. Bir gülün kesretinde ve bir lalenin vahdetinde Allah ile ol.
- İnsanın ümitli olduğu her şeye köle,ümit kestiği her şeyden de hür olduğunun farkındaydı.
- PÜF NOKTASI
Vaktiyle testi ve çanak çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak, kalfa olup artık kendi başına bir dükkân açmayı arzu eder olmuş. Ne yazık ki her defasında ustası ona: ? Sen, demiş, daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor. Ustanın bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkân açar. Açar açmasına da yeni dükkânında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar. Kalfa, bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez. Nihayet ustasına gider ve durumu anlatır. Usta: ? Sana demedim mi evlâdım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Bu sanatın bir püf noktası vardır. Bunun üzerine tezgâha bir miktar çamur koyar ve: ? Haydi, der, geç bakalım tezgâhın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim. Eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta, önünde dönen çanağa arada sırada "püf!" diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp giderir. Böylece çırak da bu sanatın püf denilen noktasını öğrenmiş olur. Her sanatın incelik gereken nazik kısmına da o günden sonra püf noktası denilmeye başlanır. - Leyla'nın Mecnun'u
Mecnun bir fırsatını buldu, Leyla ile baş başa kaldı. Leyla da ondan bir dilekte bulundu:
- Ey âşık! Neyin varsa getir!..
- A ay yüzlü!.. Senin aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan, ne geceleri gözümde uyku. Aşkın aklımı yağmaladıktan sonra her şeyim birer birer gitti. Şimdi sahip olduğum tek şey yaralı bir kuş olan canım. Senden bir emir bekliyorum. Ver dersen hemencecik vereyim.
Leyla güldü bu sohbete. Sonra sitem etti:
- A yiğit!.. Ben senden bunu ne vakit istersem alırım, başka neyin var?!..
Bu söz üzerine Mecnun, partal giysilerinin eprimiş yakasından çıkardığı bir iğneyi Leyla'ya sundu:
- Vallahi, varlık âleminde malik olduğum tek şey işte bu. Bundan başka hiçbir nesneye sahip değilim. Bunu taşımamın sebebi ise yine sensin a gönlümü alan!.. Çölde, ovada, dağda, kırda senin hayalini izlerken çok düşüyorum; dikenler ayağıma batıyor. İşte bu iğne onları ayağımdan çıkarmak için.
Mecnun, Leyla'nın kendisine acımasını beklerken Leyla sitem etti:
- İşte ben tam da onu arıyordum. Aşkta gerçek isen bu iğne sana nasıl layık oluyor, a perişan âşık!.. Bencileyin bir güzelin peşindeyken ayağına diken batsa o dikeni çıkarmak doğru olur mu? Eğer o dikeni çıkarırsan, seninkine vefa derler mi?!.. Sevgili yolunda ayağına diken batan âşık, onu elbisesine takılmış bir gül görmeli değil midir? Gül fidanı, bir gül elde etmek için bir yıl dikenlere sabrediyor da sen gül fidanından da aşağı mısın yoksa? Leyla'nın aşkıyla ayağına batan diken, onun başkalarına armağan edeceği yüzlerce gül demetinden daha değerli değil midir? - (Bülbülün ağzından,-vahiy gelmeden önceleri..-)
-"Hira'nın zirvelerinde esen gece rüzgarına böyle zamanlarda alıştım ve bir sabah dağa yaklaşırken "Esselamu aleyke ya Rasulallah" diye bir ses duydum. Benim duyduğumu o da duymuştu mutlaka (peygamber efendimiz) çünkü çevresine bakındı, konuşanın kim olduğunu anlamaya çalıştı. Ertesi ve daha ertesi geliş gidişlerinde bu sesi devamlı duydu. Ağaçlar, taşlar, kurtlar ve kuşların lisan-ı hal ile kendisini selamladığını düşünmeden...