- Sevdiğimiz insandan bizi sevmesini beklemek yahut yalnız bizi sevenleri sevmek; nihayet kuru bir alışveriş, hatta belki kaba bir değiş tokuştur.
- Gerçekten de aşk; karşılıklı oturmak, yüz yüze veya aynı noktaya bakmak, şiir okumak, sevgiliden utanacak kadar terbiyeli davranmak, güzel şeylerden bahsedip gülmek ve asla iffet sınırının ötesine uzanmamaktır. Çünkü aşk; bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur.
- Oysa aşk, iki kişi arasında asla eşitlenmeyen bir şeydi. Allah, aşığın uğraştığı sevgiyi maşuktan esirgemişti. Bunun içindir ki aşıklar; ya kendilerine verilen derdin aynısının sevgiliye de verilmesi, ya da sevgilideki vurdumduymazlığın aynısı ile kendilerine de ihsanda bulunulması için yakarır dururlar. İsterler ki, Allah, aşkı seven ile sevilen arasında eşit bölüştürsün. Oysa, aşk bu demek değildir.
- Seveni sevmek kolaydır; marifet o sevmediği zaman da onu sevebilmektir.
- Cennetten uzaklaştırdığı gerekçesiyle aşıkları sevgilinin didarına (yüzüne) bakmaktan alıkoyan kişi bilmiyor ki; aşıkların cenneti sevgilinin yüzüdür.
- Aşk dışarıdan bakıldığında bir deliliktir, içine girdiğinde akla ihtiyaç göstermez olur.
- İnsanın en mutlu olduğu anlar; aklın gönül içinde eridiği, yani aşka kendini teslim ettiği anlardır. Aklın gönle teslimiyetini aşk olarak tanımladığımıza göre insanın soyut varlığını aşktan ibaret görebiliriz.
- Öyle ya aklı olmayanın ne derdi vardır ki? Çevremize bakalım, delilerden başka mutlu insan görebiliyor muyuz?
- Çünkü sevgiliye sadakatin özü ve özeti; aşkını sır gibi saklamak, iyilik gördüğünde de, kötülük gördüğünde de bu tavrı değiştirmemektir.
- Sevgilinin şöyle güçsüz ve küçücük bir gamze kırıntısı bile aşıklar arasında katliama sebep oldu. Allah korusun, gamze ya bir de tamam olsaydı?