- ''...Elbette nefesi nefesime karışıyor, saçı saçıma değer gibi oluyor, gözlerimin ta içine bakarak harita çiziminden bahsediyor, çizgilerden, desenlerden, ağaçtan, dağdan söz ediyor ama asla çizdiği gizli haritasından söz etmiyordu.'' Sf 72
- Sonunda vuslat olan bir ayrılık,dertleri bile zevke dönüştürür ama sonunda ayrılıkla bitecek bir vuslat sevinci kadere boğardı...
- Size de öyle gelmiyor mu; bunalmıyor musunuz hadiselerin tıklım tıklım arsızlığından? Şimdi zamanın nefesi daralıyor üzerimize serpilen kasvetten; soluk almakta zorlanıyor gibi insaniyetimiz.
- Mîrim, bilir misin, kadın bizim an'anemizde beyaz bir çiçek gibidir, mavi bir ışık gibi; hani el değince bozulan ve gölge düşünce küsen....
- Ne bitmez arzularımız vardır bizim, ne doymaz isteklerimiz. Her vardığı durakta bir sonraki durağı özleyerek geçen fani bir ömür. Temenniler emele, emeller ihtirasa karışır gitgide ve bir avuç toprak doyurur en son gözümüzü. Boş kuruntular ve olmayacak istekler peşinde hep unuturuz görevlerimizi, hep unutturur bize nefsimiz ebedî güzellikleri. Fani olanın peşinde baki olanı hep ıskalar da insaniyetimiz, acılarla emzirdiğimiz gecelerde savrulur durur arzular.
- Havaî fişek diye bakıyor çocuklar artık bomba yalımlarına, kuyruklu yıldız niyetine seyrediyorlar füze ışıklarını. Noel babanın hediyesi Patriotların, Scudların enkazından kendilerine oyuncak üretiyor minicik elleri... En coşkulu derelerde dolunayların öptüğü kumrucuk alınlarını, şimdi damperli kamyonlar çiğniyor. Ve yarısı yaşanmamış hayatlarını yarısı kirlenmiş bir dünyada bırakarak küsüp gidiyorlar bize, serviliklerin koyu gölgesinde birikiyorlar birer ikişer; kentleri, kıyıları, dağları, ormanları, anneleri, babaları, sevgileri yaşamadan... Yalnızca Keloğlan'ı ve Kırmızı Başlıklı Kız'ı alıyorlar yanlarına. Biyolojik savaşlarda ölmez bir çocuk, asıl sevgisiz kalınca ölür. Ve "Git başımdan çocuk!" tan sonra binip giderler uçan halılarına çocuklar.
- Bir hasta sabahı bekliyor... Yatakları kimin ölçüsüne göre yapıldığı belli olmayan hastahanelerde kutsal metinlerin şerh düştüğü hastalar yatıyor yan yana; ve akıldan sıyrılmış tevatürlerce çoğalıyor inlemeleri. Bir başka takvimdir duvarında asılı duran odanın ve saati bir başka saat. Çocuk koğuşunda acılar numara diye yazılmıştır neşe kokan yataklara. .... Bir hasta sabahı bekliyor... Perhizini kaldırmışlar hekimler, ve içinden Sûr'u besteliyor tespih tespih bir ninecik. Dudaklarından döküp gözlerinde topladığı güller donmak üzere bir nazeninin. Son yaradan sonra çıldıran ayrılığını merhem diye sarıyor bir yiğit yüreğine. "Ben artık iyiyim!" diye yazıyor mektubunun son satırına bir anne. ..... Bir hasta sabahını bekliyor, neden sabah olmak istemiyorsunuz bir hastaya?!..."Gözyaşı" birleşik bir kelimeyse eğer, neden yaşınızı gözünüzden esirgemektesiniz?!... Mutluluklarınıza alacalar üşüşmeden, elinize bir güüm süt alıp ve bir demet de gül, neden bir hastahaneye götürmüyorsunuz deste deste gülümsemelerinizi bugün?!... Elden ayaktan düşmeden, bozlaklarınızı, hoyratlarınızı şeker diye eritip bir bardak suda, neden sunmuyorsunuz bir hastaya?...Sizin de orada bir hastanızın olmasını mı bekliyorsunuz acep?!.. Bize hiç dokunmamış ellerinden tanımak için bir hastayı, yolların ihanetine mi uğramaktasınız?!... Paylaşılmayan lokmaların ve yalnız yenilen gamların kıskacında ne vakte değin mahpusluklarda kalacaksınız?!...
- ..bilgi yalnızca yazı yoluyla değil, söz, kelam, adet, davranış ve tavır yoluyla da içselleştirilmiş oluyor. Hani salt aklın karşısında gönlü öne çıkarmak gibi.
- Kim deli olduğunu söylüyorsa elbette akıllıdır.
- Tanrı'nın varlığını inkâr da, ispat da kişinin kalbindeki ışıktan güç alır.