- Allah insanı yedi kalıpta ve yedi tavır üzerine yaratmıştı. Kapımıza gelen hastalan kendi tavırları içinde değerlendirince, dertlere çare bulmak kolaylaşıyor, şifa ellerimden hemencecik akıyordu. Bu yedi tavır, sanki balçıktan ruha doğru yükselen kişilik katmanları gibiydi. Önce kalıbı oluşturan tabiat vardı.Tabiat toprak demekti ve maddeyi temsil ediyordu. Bu maddeyi içten dışa nefis, kalp, ruh, sır, hafa ve nihayet ahfa adlarıyla mana halkaları kuşatıyordu. Toprak olan beden nefis ile yoğruluyor, bedenin iyilikleri kalp sayesinde nefse karşı koyuyor, ruh kalbin açtığı yolda yükseliyor, bu yükseliş bedendeki her türlü sırrın -buna hastalıklar da dahil- kapısını aralıyor, hafada sırrın sırrına erişiliyor ve nihayet ahfa ile sır çözülüyordu. (283)
- O dağıttıkça Allah daha çok veriyordu. Allah?ın takdirine akıl ermiyordu. Bozkırda hâlâ yer yer açlık ve sefalet sürüyordu, ama yaylada nimet harman harmandı. Garip olan o ki, kullar her ikisine karşı da dertli ve sıkıntılı. Kimisi açlıktan hummaya tutuluyor, kimisi çokluktan sıtma nöbetleri geçiriyordu. (289)
- İnsanın omzundaki en ağır yük cahillikti. (310)
- ?Sevgiliye gidecek hediyeyi saymak yakışık almaz, öyle değil mi?? (359)
- Söylemeye lüzum olduğunu sanmıyoruz ama söyleyelim. Söyleyelim, çünkü bizim memlekette bunu her fırsatta söylemek gerekiyor: Kültürün ilk basamağı ana dilini iyi kullanmak, düzgün konuşup doğru ve kurallara uygun yazmaktır. Eskiler bunun için, "Dil insanın yarısıdır." derlermiş. Şimdi dil insanın tamamı oldu...
- Hayat nedir..? Cebap şahabettin : -Hayat, hiç şûphe yok ki bir komedyadır; Fakat içinde çoğumuz ağlarız...
- "Şu dünyada benim gibi bir dertli daha var mı acaba Kamber Can?! Zira sevgiliyi görünce de dertleniyorum, görmeyince de..." Şah İsmail
- Sevgi bir güvercine bile düşman olmanın, daha doğrusu düşmanı bir güvercin kılığında görmenin adıydı herhalde.
- Yarın iki kahraman ile iki kahramanın kahramanları birbirlerine saldıracaktı anlaşılan. Yarın mızrak ne kadar saldırgan olursa, kalkanı o kadar dayanıklı bulacak, gürz ne kadar ustalık gösterirse zırh o derece metanetli duracaktı. Atlar ne kadar süratli olursa süvari o kadar çevik, kovalayan ne derece üstün olursa kaçan o mertebe önde olacaktı. Yarın av ile avcı birbirine karışacak, yarın yer ile gök birbirine çarpacaktı. Yarın ecel mi canları alacak, canlar mı eceli kovalayacaktı, kestirmek zordu.
- Acaba Şah ile Sultan, yarın birbirlerini kıracak bu iki ordunun düşmanına saldırırken ona aynı dilde küfretmesinde vebal sahibi olacaklar mıydı? Yarın göğüs göğse çarpışacak bu iki asker, hiç şüphesiz dünya Türklüğünün ve Müslümanlığın kaderini çizeceklerdi; ama gelin görün ki ikisi de yine Türk ve yine Müslüman'dı.