- Çaylarımızı alarak kitaplarla ısınan odaya geçeceğiz sonra... Soracaksın bana "Sineklerin Tanrısını" nasıl buldun? En önemlisi de, günlük yaşamla beynindeki yaşam arasındaki uzaklık ne durumda?
- "Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin. aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı."
- Düşünce insanın içine düşünce yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. Dönsen de eksik...
- "Domates tarlasına uçakla tuz ekercesine büyüktü gülüşlerin, okyanusu gemiyle geçercesine değil."
- "Kendi kendisiyle ne konuşur ki insan? dedim. "Üstelik de bunca kalabalıkta?""
- "Dünyayı bir koltuk takımı, kanepe ya da çeyrek altın kadar daraltan insanların arasından çıkıp gelmiştik buralara, onların ölme alışkanlığı derimize sinmiş olabilirdi."
- "Sigarayı akıl otu sıfatına takarak dumana boğulduğumuz, dudak uçlarımızda kuruyan Hayyam'ın rubailerini kız kırmızısı şaraplarla ıslattığımız lise yılları yoğunlaşa yoğunlaşa sana dönüşmüş de, gelip karşımda durmuşsun, omzundaki çantada da o yılların unutulmuş günlerini taşıyormuşsun gibi coşkuyla yürüyeceğim sana doğru."
- ''Bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor.'' Hasan Ali Toptaş, Kuşlar Yasına Gider.
- "...Onun dediğine göre, rüzgâr denen şey yalnızca rüzgâr değildi? Okumasını bilmek gerekirdi onu. Bunu bilenler, rüzgârın içinde hayata dair hemen hemen her şeyi bulabilirdi. Çünkü binlerce bitkinin kokusu vardı rüzgârda, binlerce bitkinin şekli, rengi ve fısıltısı vardı. İnsan sesleri vardı sonra çeşit çeşit, hayvan sesleri, tepelerin yüksekliği, denizlerin genişliği, nehirlerin uzunluğu vardı. Rüzgârı okumasını bilenler, canları isterse, hiç görmedikleri bir denizin tuzunu bile tadabilirlerdi sözgelimi. Ya da, yıllar önce ölen bir ihtiyarın, gençliğinde attığı gevrek kahkahaları bile duyabilirlerdi. Bu nedenle, sürekli rüzgârı dinliyordum ben." Hasan Ali Toptaş, Ben Bir Gürgen Dalıyım s.38
- O da bana baktı gözlerini hiç kırpmadan. O an, birbirimize bakışlarımızla sarıldık sanki. syf.145