- "Bir sigaran var mı?" Her şey bu üç kelimeyle başladı. Bir sigaran var mı? Yok, diyebilirdi. Belki de hiç yanıt vermemeliydi. Kalın dudakların arasından çıkan kelimeleri daha iyi dinlemeliydi. Aslında o gün Zargana Koma'dan bir sigara istememişti. Bir hayatın var mı, diye sormuştu belki de. Ve o, evet demişti. Sana verebileceğim bir hayatım var.
- Geniş odaya hakim renk açık maviydi. Psikiyatrların birçok deney sonucunda saptadıkları kadarıyla en sakinleştirici renge boyanmıştı duvarlar ve mobilyalar.
- Gidenler üzüntüyü çarşaf yapıp üzerine yatar ve o çarşafın üzerinde binbir zevk içinde hayatla sevişir. Kalanlarsa, vasat hayatlarını bir ürünün taban ve tavan fiyatlarına benzeyen, taban ve tavan duygular içinde yaşayarak yerleşik düzenin sokak lambaları haline gelir.
- Dünyanın kabuğu olacak kadar üzüntü. Siyah ve grinin hüküm sürdüğü o eşsiz üzüntü. Gözlerinin rengine yakışacak bir dünya.
- Schüterstrasse'deki Lutter & Wegner XVIII. yüzyıl mimarisi ve tarihçileri kızdırmayacak restorasyonuyla Berlin'in en şık lokantalarından biridir. Müşterilerine geleneksel Alman mutfağından geniş bir telpaze sunmanın yanı sıra, bodrumunda da, Brüksel'in merkezindeki Le Cygne adlı lokantanın ödüllü koleksiyonunu kıskandıracak sayıda şarap çeşidi bulundurur. Pahalıdır. Ancak, paranın eğitilmiş zevkle birleştiğinde neler satın alabileceğine iyi bir örnek olduğundan, masalarında harcanan her bir Alman markının değeri herhangi bir kaldırım taşının değerine düşmekte gecikmez. İnsana, zengin olduğu için mutlu olması gerektiğini de hatırlatan bir yerdir.
- İnsanların karşısında farklı davranıp aldığı tepkileri seyrederek eğlendirmişti kendisini. Onların şaşırmalarını, mahcup olmalarını, kızmalarını, alay etmelerini büyük bir zevkle seyretmişti. Hayat televizyondan daha eğlenceli olduğu için bir koltuğa oturup patlamış mısır yiyen seyirci değil, ama hareket eden, konuşan bir seyirci haline gelmişti.
- İntihar rakamlarının günümüz dünyasında bu denli yüksek olmasının başlıca nedeni, hayatın zor ve insanların zayıf olması değil, insanların bir canlıyı öldürmeden insan olamayacakları gerçeğidir.
- Polonyalılar sinirlidir. Çünkü her gördüğü parlak nesneye koşan bir çocuk gibi dünya üzerindeki bütün siyasi rejimlere koşmuş, hepsinden de büyük bir hayal kırıklığıyla dönmüşlerdir. Kızgınlıkları kendilerinden çok komşularına karşıdır. Memnun olmazlar. Kolay heyecanlanırlar. Çabuk teslim olurlar. Polonyalılar yarı komünist, yarı monarşist ve yarı demokrattır. Polonyalılar yarı insandır. Tek istisna, tabii ki Polonyalı Yahudilerdir. Ama Yahudiler her yerde istisnadır. Böyle olması çok normaldir, çünkü Yahudilik bir dinin değil, bir çocuk çetesinin adıdır.
- Hayatında mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece yada gündüz. İkisinide birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.
- Hayatının bir ucundan tuttuğu için seviyordu Betty'yi. Böylece daha hafif oluyordu hayatı. Atılan her adımın nereye basılacağına karar vermekten yorulduğu ve zihninde taşıdığı hayat çok ağır olduğu için seviyordu Betty'yi. Ağır bir çantayı iki kişi taşıyorlardı...