- Ne de olsa, insanoğlunun onur meselesi haline getirebilecegi pek bir şeyi de kalmamıştı. Örneğin, dürüstlüğü onur meselesi haline getirmesi için artık çok geçti. Çünkü biyolojik gercekler bir günde degişse ve insan yalan söylediği anda beyin kanamasından ölse, dünya öyle boşalır ki dinozorlara yeniden yer açılırdı! Ya da örnegin, kaynaklarin adil paylaşımı gibi bir kavrami da onur meselesi yapamazdi. Asla, ortaya cikip, ''Ya bu dunyada tek bir aç bile kalmayacak ya da kendimi öldürürüm! Böylesine şerefsiz bir hayata dayanamam! '' diyemezdi. Hele çocuklarla ilgili hiçbir şeyi onur meselesi yapamazdı. ''Baktım çocuk çalıştırıyor, ben de çektim vurdum patronu, hâkim bey! Bizim oralarda namus meselesidir! " demiş ya da diyebilecek herhangi biri var mıydı bu dünyada? Ya da vurulan kişinin çocuk çaliştiriyor olmasini ağır tahrikten sayıp, katilin cezasında indirim öngörecek herhangi bir kanun?
- İlk defa bir planım vardı hayata dair. Ama o da, Merkez Bankası'nı soymak kadar zordu.
- Matematiği kuvvetli değildi ama çıkarlarını hesaplamasını iyi bilirdi.
- "Hiçbir zaman intihar etmeyi düşünmedim. Sadece bir ara? Hissettim?"
- ''Doğallık, dürüstlükten geçer. Kendine, çevrene. Bedenin bir karbon kağıdı gibi olmalı. Özellikle de yüzün. Çünkü doğallığın tek bir anlamı vardır: düşüncelerini davranışlara dönüştürmek. Oysa bugün kimse doğal değil. Herkes sahte. Herkes yalancı.''
- "Çok mutsuz sonların birinci şartı çok mutlu başlangıçlardır."
- ''Gelecekten bir şey beklemeyenler, mutluluklarını geçmişte yaratırlar.''
- ''Acı, insanın hayat tarlasında biçtiği buğdaylardan pişirdiği ekmektir. Dolayısıyla sabah kahvaltısı kadar kaçınılmazdır.''
- "Gelecek, geçmişin merhametine kalmıştır ve insan, ikisinin arasında bir kurbandır."
- Çünkü ağzımdan çıkan, başkalarının duyabildiği bir sesin yanında içimde yankılanan ve kimsenin varlığından bile haberdar olamayacağı başka bir ses daha vardır.