- Bundan önce ki romantik kuşaktan bır genç kız tanırdım. Adamın birine esrarlı aşk duyduktan sonra, onunla pekala en tatlı bir biçimde evlenmek varken nedense kendi kendine bir takım aşılmaz engeller uydurarak sonunda fırtınalı bir gecede kendini yüksek bir sahilden oldukca derin akıntılı bir ırmağa atıp boğulmuştu. Bunu yüzde yüz kendine özgü bir kaprisle sırf Shakespeare'ın Othello'sına benzemek için yapmıştı. Hatta cok önceden beğenerek seçtiği kayanın görünümü o kadar güzel olmasaydıda bunun yerine dümdüz basit bir su kenarı olsaydı, belki intihar gerçekleşmezdi.
- insan denilen şu aşağılık yaratık neye alışmıyor ki...
- "Düşünce; insanın kalbini sızlatır. Düşünce; acıdan, üzüntüden gelir üzüntü doğurur. Mutluluk istersen düşüncesiz yaşayacaksın? Çektiğin acılara karşılık tattığın mutluluk ne kadardı?"
- Rahatlıkla mutluluk olmaz. Mutluluk acıyla elde edilir, insanoğlu hayata mutlu olmak için gelmemiştir..!
- ... ama karı koca ya da iki sevgili arasında geçen olaylar üzerine asla kesin konuşmayın. Bu işlerde yalnızca ikisinin bildiği, dünyada başka hiç kimsenin bilmediği, haberinin olmadığı gizli bir nokta her zaman vardır.
- ?Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.?
- "Bazen hayat bizi öyle kişilerle karşılaştırır ki, hiç tanımadığımız insanlar ilk görüşte dikkatimizi çeker. Kanımız kaynar, bir şeyler mıknatıs gibi bizi çeker onlara."
- "Ne kadar çok içersem öylesine çok hissediyorum, içkide acı ve duygu aradığım için içiyorum. Neşe değil, sadece acı arıyorum. İçiyorum, çünkü çok çok acı çekmek istiyorum."
- ''Sonya'nın yüzü birden değişti: Kaslar çekildi yüzünde. Anlatılamaz bir sitemle baktı Raskolnikov'un yüzüne. Bir şey söylemek istedi, ama söyleyemedi, birden ellerini yüzüne kapayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir süre sonra Raskolnikov, -Katerina İvanovna'nın delirmek üzere olduğunu söylüyorsunuz, diye başladı. Siz de öylesiniz. Aradan beş dakika geçti. Raskolnikov bir şey söylemeden, Sonya'ya da bakmadan hala bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu odanın içinde. Sonunda geldi Sonya'nın yanına. Gözlerinin içi alev alevdi. Sonya'yı iki omzundan tuttu, gözyaşlarıyla ıslanmış yüzüne uzun uzun baktı. Bakışı kupkuru, çakmak çakmak, dokunaklıydı. Dudakları titriyordu... Birden yere diz çöktü, eğildi, Sonya'nın ayaklarını öpmeye başladı. Sonya, karşısındaki bir deliymiş gibi dehşet içinde geri çekildi. Gerçekten de o anda bir deliden farksız görünüyordu Raskolnikov. Sonya'nın yüzü sapsarı olmuştu. Yüreğine bir acı saplanmıştı. -Siz ne yapıyorsunuz? Ne yapıyorsunuz? diye mırıldanıyordu. Hemen ayağa kalktı Raskolnikov. Tuhaf bir sesle, -Senin önünde yere kapanmadım, dedi, insanoğlunun çektiği acıların önünde yere kapandım...''
- Eğer hepimiz Tanrı'nın kulları isek; neden genç bir kız basma entari bulamazken kokanalar ipeklere bürünsün? Neden biri üç gün aç yatarken öbürü tıka basa yesin? Ben öyle sanıyorum ki; bunlar Tanrı'nın bile gücüne gidiyordur.