- Mutsuzken, başkalarının mutsuzluğunu daha güçlü hissederiz; duygu parçalanmaz, yoğunlaşır?
- Gelecek! Kesinlikle gelecek! Bugün gelmediyse yarın gelecek! Gelip bulacak beni! Bu temiz yürekli insanların hepsi böyle romantiktir işte! Ah, 'ruhların o aşağılık duygululuğu' kahrolası iğrençliği, ahmaklığı! Nasıl anlamıyorlar bunu, anlaşılan zeki değiller...
- Ben de hep öyle yaparım: İçime bir davranışımın kötü olduğu kuşkusu düşerse hemen yüreğime bakarım, o rahatsa ben de rahat olurum. İnsanın her zaman böyle yapması gerekir.
- Örneğin kadınlar, ortada incir çekirdeğini dolduracak bir sebep yokken kendilerini mutsuz, kırgın hissetmek ihtiyacı duyarlar.
- Huzur istiyorum ben. Kimsenin beni rahatsız etmemesini istiyorum. Beş kapiğe satarım ben dünyayı... Bana 'Dünyanın batmasını mı yeğlersin, yoksa çay içmemeyi mi?' diye sorsalar, her zaman çay içebilmem için, 'Dünyanın batmasını,' derim.
- "Hangisi daha iyidir, kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acılar mı? Evet, hangisi daha iyidir?"
- "ben kötü, sinirli, huysuz bir adamım... sanırım karaciğerimden zorum var."
- Evet, sanırım düşünceler mayalanıyor... Çocukça olmakla birlikte iyi niyet de var. Hatta sürüsüyle namussuzun saldırısına uğramış da olsa, dürüstlüğe bile rastlanabiliyor... Ama beceriklilik... o yok işte! Bu konuda henüz emekleme evresinde bile değiliz!
- ?- Şimdi neden hiçbir iş yapmıyorsun? - Yapıyorum. - Ne yapıyorsun? - İş yapıyorum. - Ne işi yapıyorsun? - Düşünüyorum.?
- Sevgili okuyucularım, her şeyin tam anlamıyla farkında olmak bir hastalıktır; hem de tümüyle gerçek bir hastalık.