- İnsan kendisine olan saygısını, onurunu ve güvenini yitirdiği an işi bitmiş demektir. Alabildiğine bir baş aşağı düşüş yaşar.
- İnsanların çoğu kendileri için değil, başkaları için giyinir. Daireye gelen pasaklı bir köylü ile iyi giyimli bir çiftlik ağası aynı muameleyi görmez. Pasaklı köylüye bağırır çağırırlar; bugün git yarın gel derler. Çiftlik ağası, general gibi itibar görür; işleri tıkır tıkır yürür. General deyince aklıma geldi. Bir general kişiliğinden dolayı mı, yoksa omuzundaki yıldızlardan dolayı mı itibar görür?
- İnsanın hırsız olması için başkasına ait bir eşyayı çalması gerekmez; başkasına ait sırları çalmak da hırsızlıktır. Hem de hırsızlığın en bayağısıdır.
- Yoksul, ezilmiş insan kuşkucudur. Çevresine, yanından geçenlere yan gözle, bir tuhaf bakar. Kendisinden mi söz ediliyor, anlamak için gözlerini kısarak, kuşkulu bakışlarını dolaştırır. konuşulanlara kulak kabartır.
- İçimi asıl zehirleyen, kalbimi dalayan şey; bu adamın, namusu çalınmış tutsağı olduğum halde, düştüğüm çamuru, şerefsizliği ahlaksızca sevmem ve yıkımımı hatırladıkça sevinç, mutluluk verecek bir şeymiş gibi, zevk duyuşum. Yıkımımın korkunçluğunu anlamayarak bana yaptıkları için ona karşı kin, öfke besleyemediğime yanıyorum.
- Kız kısmına akıl vermek boşadır. Gerçeği duysa da bilmezlikten, duymazlıktan gelir. Yüreği kan ağlarken de kafası yılan gibi kurnazca çalışır. Başına gelen belayı kurnazlığıyla kolayca başından savar. Kimi, işini aklı ile götürür, kimi güzelliğini kullanır, gözleri ile sersemletir. Güzelliğe hiçbir kuvvet karşı koyamaz, kalp demirden de olsa, orta yerinden çatlayıverir.
- Yalnızca bir şiir olarak alın yazdıklarımı, çünkü ne de olsa, saçma bir şeydir şiir, düz yazıda küstahlık sayılacak şeyleri doğrular. Mikroskopla baktığımızda bir damla suda milyonlarcası kaynaşan mikroplardan biri çıkıp güneşe bir şiir yazsa, güneş kızabilir mi ona?
- ''Belki yanılıyorum, ama herhangi bir kimse hakkında, yalnızca gülüşüne bakarak hüküm vermek kabildir bence; onun hiç tanımadığınız birinin gülüşü daha ilk karşılaşmadan hoşunuza giderse, karşınızdakinin iyi bir adam olduğundan tereddüt etmeyiniz.''
- Mutsuzken başkalarının mutsuzluğunu daha güçlü hissederiz. Duygu parçalanmaz, yoğunlaşır..
- Orada leş gibi kokan iğrenç yeraltında, alaya alınarak güçlendirilmiş sıçancık yavaş yavaş kine; soğuk, zehirli, özenle sonu gelmez bir kine boğulur. Kinini kırk yıl en ince, en utanç verici ayrıntılarına dek anımsayacak; her anımsayışta kendinden daha bir yüz kızartıcı şeyler ekleyerek, bu uydurmalarıyla kendini yiyip bitirecektir. Bir yandan kuruntularından utanır; bir yandan da olanları anımsamaktan, yeni baştan kurcalamaktan, "olabilirdi" düşüncesiyle başka başka uydurmalar eklemekten kendini alamaz. Bağışlamak nedir bilmez. Belki öç almaya bile kalkışır, ama beceriksizce, miskin miskin, uzaktan uzağa, sinsice, ne öç almak hakkına, ne de başarısına inanmadan yapar bunu; öbür yandan öç almak istediği kimseden yüz kat fazla üzüleceğini, ötekinin kılının bile kıpırdamayacağını ta başta bilir. Ölüm döşeğinde bunları bir kez daha, bunca zaman birikmiş faizleriyle birlikte anımsayacak ve...Bakın işte, bu soğuk, iğrenç yarı umutsuzlukla, yarı inançla, kahrından kendini bilinçli olarak yeraltına kırk yıl diri diri gömmede; zorlamayla yaratılmış durumunun yine de kısmen içinden çıkılabilir olmasında; bütün o içe işleyen doyurulmamış isteklerinin özünde; kesin olarak verilen kararla bunun peşinden gelen pişmanlıklar çalkantısında yatmaktadır o garip acı hazzının özü.