- "Bilgi ise;herkesten önce,''yalnız kendini sev'' der. Çünkü dünyada her şey kişisel çıkarlar temeli üzerine kurulmuştur..."
- "Şimdi neden hiçbir iş yapmıyorsun? Yapıyorum. Ne yapıyorsun? İş yapıyorum. Ne işi yapıyorsun? Düşünüyorum..."
- Ben yaşadığımı anlamak için kendi kendime bir çeşit yaşama oyunu oynar, serüvenler uydururdum. Çoğu kez, bir hiç yüzünden gücenmeyi bile denemişimdir. Gücenecek hiç birşey olmadığı halde, işi öylesine büyütürdüm ve öyle bir noktaya getirirdim ki sonunda gerçekten gücenirdim! Bu oyun kendime artık egemen olamayacak duruma gelecek kadar hoşuma gitmişti. İnanır mısınız, iki kez de böyle aşık olmayı denedim ve bu yüzden olmadık acılar çektim. Kalbimin bir köşesinde bu acıya inanmamazlık ve hem de bu acıyla alay etme yeşerirlen, yine de acı çekmeyi sürdürdüm. Üstelik sırılsıklam bir aşık gibi kıskanıyor ve kendimi kaybediyordum. Bunun tek sebebi can sıkıntısıydı. Maalesef bu bir can sıkıntısı... Tembelliğin ve bir şey yapmamanın verdiği sıkıntı beni eziyordu. Bunun sonucu da haylazlığa yöneliyordum. Zaten bu haylazlık , bilincin doğal ürünü olan tembellikten başka nedir ki?
- "-Demek beni sevmiyorsun?.. Dünya, hayır anlamında başını salladı. Svidrigaylov umutsuzlukla fısıldadı: -Beni, Sevemez misin? Hiçbir zaman?..."
- "Kapıyı kilitlemiyor musun?" diye sordu. "Hiçbir zaman kilitlemedim ki! Sözde iki yıldır kilit alacağım." Gülümseyerek Sonya'ya baktı: "Kilitleyecek hiçbir şeyi olmayan insanlar mutludurlar herhalde, öyle değil mi?"
- "Her şeyi konuştular mı, yoksa buna gerek kalmadan mı anlaştılar? Kimi zaman böyle olur. Sözler hiç işe yaramaz. İnsanlar birbirlerinin düşüncesini gözlerinden anlarlar..."
- Hoşca kalın Varvara Alekseyevna Candan dostunuz Makar Devushkin NOT: Hiç kimse hakkında taşlamalar yazamam hayatım. Boşu boşuna gevezelik edemeyecek kadar yaşlıyım. İnsanlar bana gülerler. Hani derler ya: " İnsan kazdığı kuyuya düşer. "
- Ah Veranka edebiyat harika birşey. Önceki gün bu insanlarla beraber olunca bunu daha iyi anladım. Çok esrarlı şey! İnsanların kalplerini güçlendirir, ders verir. Ellerindeki küçücük bir kitapta bir sürü şey var. Harika bir kitap! Edebiyat bir resimdir ya da daha doğrusu hem resim hem aynadır. Duygunun ifade edilmesidir, ince bir eleştiridir, öğretici bir belgedir. Bütün bunları onlarla beraber yavaş yavaş öğrendim.
- ?Bir köşeye çekilip ahlak bozukluğumla bütün bir ömrü nasıl heba ettiğimi, kötücül, boş gururum yüzünden yaşayan âlemle her türlü bağı keserek nasıl yeraltına çekildiğimi uzun bir öykü gibi anlatmanın hiçbir ilginç yanı yok elbette; hem romanda bir kahraman olmalıdır, halbuki benimkinde bir kahramanın tersi olan ne kadar özellik varsa kasten bir antikahramanda toplanmış. Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek "canlı hayata" karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek "canlı hayat" bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz. Peki neden bazen telaşa kapılır, kimi kaprisler, çılgınlıklar yaparız? İstediğimiz nedir? Bunu kendimiz de bilmeyiz. Kaprislerimiz, isteklerimiz yerine gelse bundan ilk biz zararlı çıkarız. Bize daha fazla serbestlik vermeyi, ellerimizi çözmeyi, hareket alanımızı genişletmeyi, üstümüzdeki vesayeti kaldırmayı deneyin bir... sizi temin ederim, o anda tekrar vesayet altına girmeye can atarız. Biliyorum, belki bu sözlerime kızacak, bağırıp tepinmeye başlayacak, "Böyle konuşacaksanız yalnız kendinizden, o sefil yeraltınızdan bahsedin; ?biz, hepimiz? gibi tabirler kullanmaya kalkışmayın!" diyeceksiniz. Müsaade buyurun baylar, ben bu hepimizlikle kendimi haklı çıkarmak peşinde değilim. Ben kendi hayatımda, sizin cesaret edemeyip yarıda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürdüm, o kadar; üstelik siz tabansızlığınıza sağduyu diyor, böylece kendi kendinizi aldatarak avunuyorsunuz. Buna göre ben sizden daha "canlı"yım. Daha yakından bakın! Biz bugün "canlı"nın nerede yaşadığını, neden ibaret olduğunu, adını sanını bile bilmiyoruz. Bizi tek başımıza bırakın, elimizden kitapları alın o saat şaşkına döner, ne yana gideceğimizi, kimden yana çıkacağımızı, kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi bilemeyiz. İnsan olmak, yani gerçek, kendi vücuduna sahip, kanlı canlı bir insan olmak dahi bize güç geliyor; bundan utanıyor, ayıp sayıyor, bildik, genel anlamda insan olmaya çabalıyoruz hep. Aslında biz ölü doğmuş yaratıklarız; zaten çoktandır canlı olmayan babalardan dünyaya geliyoruz ve bundan da gittikçe daha çok hoşlanıyoruz. Bundan zevk alıyoruz. Yakında bir kolayını bulup doğrudan doğruya fikir dölleri olarak dünyaya geleceğiz. Ama yeter bu kadar; daha fazla "Yeraltından" yazmak istemiyorum...
- "......yalanı, hileyi bağrına basmak; insanları bile bile ölüme, yok olmaya götürmek; yol boyunca da nereye götürüldüklerini anlamasınlar, ...mutlu olduklarını sanarak avunsunlar diye zavallı körleri durmadan kandırmak gerekiyordu..."