Ancak ne kadar az yalan söylerse, o kadar az yalan söylemiş olur insan, az yalan söyleme imkanı bulduğunda değil.
Üzerine yeterince basılmadığı için bel vermemiş bir merdiven basamağı, basamağın kendisi açısından, kimsesiz çatılmış bir tahta parçasından gayrısı değildir.
Gerçeklerin peşinden paten kaymayı yeni öğrenen acemi biri gibi koşuyor, üstelik bir de yasak yerde alıştırma yapıyor.
Kendi sofrasının kırıntılarıyla besleniyor; kendini doymuş duyumsuyor bir süreliğine, ne yazık ki, sofrada nasıl karın doyurulduğunu unutuyor, sonunda yerde yenecek kırıntı da bulamıyor.
İnsanlarla iç içe olmak, peşi sıra insanı kendisini gözlemlemeye götürür.
Giyotin denli ağır, onun denli de hafif bir inanç.
İki yol: Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz küçük olmak. Birincisi mükemmellik, yani eylemsizliktir; ikincisi başlangıç, yani eylemdir.
Yaşama başladığın anda iki ödev: Sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığı anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak.
Bu yaşamın hazları, yaşamın kendi hazları değil, ama bizim şu andakinden daha yüce bir yaşama ulaşma korkumuzun hazzıdır; bu yaşamın eziyetleri yaşamın kendi ıstırapları değil, ama bu korkudan dolayı kendimize yaptığımız eziyettir.
??Ama sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi işine döndü.?? Belki hiçbir öyküde geçmiyor, fakat eski öyküler yığınından kulağımıza aşina gelen sözler bunlar.
Honore de Balzac (Honoré de Balzac)
Hannah Arendt
Ömer Nasuhi Bilmen
Slavoj Zizek
Jerome David Salinger
A. Ali Ural
Nurdan Gürbilek
Milan Kundera
Mustafa Armağan
Jack London