- Hz. Muhammed'i anlatırken, nasıl kendi gününün gerçekliğinden koparmıyor isek, bugünün dünyasındaki karşılığını anlayabilmek için, bugünün gerçekliğini ortaya koyabilmemiz gereklidir. Aksi takdirde fevkalede sıkıntılı bir durum ortaya çıkacaktır. Hz. Muhammed, bir fanusun içerisine kapatılmış tanrısal bir toteme dönüşecek, gerçekliğin dışında bir yerde konumlandırılacak ve kati suretle esas bağlamından kopartılacaktır. Keza, Peygamber'i anlamama sorununun temelinde yatan neden budur.
- Tarih boyunca "komşusu aç iken tok yatmama" şiarıyla yaşayan Doğu toplulukları bir anda Iphone 5 marka telefon alabilmenin, ihtiyaçlarını karşılamak için rekabet etmesi gerektiği fikrinin, hatta tarihte zihnine hiç bulaştırmadığı, yaşamak için öldürme şuursuzluğunun bizatihi kendisine dönüşmüştür.
- Bugünün insanını düşleyin. Çıkın sokaklara ve izleyin. Hırsları, öfkeleri cemalinde tecelli etmiş, menfi ve kendi gerçekliği dışındaki tüm gerçeklikleri reddetme önkoşuluna bağımlı, olması gerekeni olmaya çalışan ve telkin edildiği şekilde yaşamı şiar edinen insan. İzlediği televizyonun telkin ettiği elbiseyi giydiği ölçüde "toplumsal ve sosyal", toplumu dizayn eden iradenin öngördüğü şekilde biçimlendiği ölçüde insan...
- Aydın! Sırtına kitap parçaları yüklenmiş katırların işlevinden fazlasına sahip olmalı.
- Kralların; "tanrısal güce sahip olduğu yahut tek otorite olduğu" fikrinin kendisi, putperestliğin tarihidir. (...) Yani, bir insanın "itibar,kariyer, ve konfor" kaygısı, ilkel putperestliğin zamane yansımasıdır.
- Dikkat ediniz, Hz. Musa, Firavun'a gidip; "tahtından in" demez. "Bizi nırak, gidelim" der. Buna rağmen, başına bela olacaklarını bildiği halde Firavun onları serbest bırakmaz. Çünkü Hz. Musa ve kavmi, Firavun'un tarla ve taş ocaklarında çalışan işçilerdir. Ve tüm üretim bunların eliyle gerçekleşmektedir. Esasen, varlığının temel dayanağı bu sınıftır. Ve onları serbest bırakmayacağını söyler. İşte bu yönüyle Hz. Musa'nın hareketi, sendikal bir hareket gibidir. Yani bir devrim hareketinden ziyade, daha çok "grev" mantığı taşır. Firavun'un meşruiyet kaynağı olan işçilerin onun himayesini terk etmesi suretiyle saltanatın çöküşünü esas alır. Bu kıssadan anlaşılan şudur ki, "emek sömürüsü üzerinden varlığını örgütlemiş her irade Firavun'dur."
- Sanılanın ve anlatılagelenin aksine "Mekke" tevhid inancının merkeziydi. Bu hususta en net delil, Peygamberimizin babasının ismidir. Bilindiği üzere Peygamberimizin babasının ismi "Abdullah"tır. Abdullah, "Allah'ın kulu" manasına gelir. Bu isim, müşrik Mekke'nin çocuklarına sıklıkla taktığı bir isimdir. Eğer bir Allah inancı yoksa bu isim nasıl olur da çocuklara verilir?
- Mekke'de "putperestlik" bir putun yaratıcı ya da tanrısal kudret olduğu inancı olmaktan ziyade, bir tabiyet ve Allah'a yaklaştıran mübarek bir sembol olarak tanımlanırdı. (...) Türbe ziyaretlerinden tutun da, Allah'a aracı kılınan tüm semboller, tam manasıyla İslam öncesi Mekke toplumunun "putperestlik" inancının bir tür devamı niteliğindedir.
- Paranın hükümranlığı, insanlığın yok oluşundan başka hiçbir anlam ifade etmez. Sermayenin değer olarak kabul edildiği toplumlarda insan en değersiz varlığa dönüşmektedir.
- Esasen ölüm, bedenin "canlılığının sona ermesi hali"dir, yok oluş değildir. Çünkü hiçbir şey yok olmaz. Sadece dönüşür. Bu dönüşümün başlangıç noktasına "mevt/ölüm" denir. (...) Bu nedenle, "Hayy'dan gelen Hu'ya gider." şeklinde bir deyim kullanılır. Tüm dirilişler O'na doğrudur.