- YETENEK DİYE BİR ŞEY YOKTUR İyi bilardo oynayan birine 'Yeteneklisin' demek, o insanın tüm çalışmalarını yok saymaktır. Ne yazık ki bunu söyleyen de bilmez, söylenen de hatta 'Yeteneklisin.' dediğimizde karşı taraf çoğunlukla mutlu bile olur. s. 141-142
- Kim bilir: Belki de sen şu anda dünyanın en büyük yazarısın lakin hiç kalem tutmadıysan bunu nasıl bilebiliriz ki? Yine belki de dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tenisçisi sensin fakat eline hiç raket almadıysan bunu sonsuza kadar ne biz anlayabiliriz ne de sen... s. 142
- ÜÇ YAŞINDA PİYANO ÇALAN MOZART'A NE DEMELİ Bazen çok erken yaşlarda inanılmaz beceriler sergileyen insanlar görürüz; mesela Mozart. Üç yaşında piyano çalmaya başlamış adam. Peki, yetenek diye bir şey yoksa bu neyle açıklanabilir? 'Bilinçaltı' denilen o muamma, esasında bilinci de etkileyen 'büyük bilinç' düzeyindedir. Ancak bilinçaltı kayıtlarının hayatımıza yansıması bazen uzun zaman alabileceği gibi bazen de anında etki eder yaşantımıza. Kimi zaman çok basit bir olay bile içimizdeki dahiyi açığa çıkarabilir. Sanki sessiz bir patlama olur beynin bir yerlerinde. Şimşek çakması gibi bir şey bu! Patlamanın nerede ya da ne zaman olacağını kimse kestiremez ancak patlama olduğu esnada beynimizin hangi noktası aktifse o bölüm harekete geçer. ... Kim bilir belki de Mozart'taki müzik merkezinin patlaması, büyük müzik adamı uyurken annesinin çığlık atmasıyla gerçekleşmiştir ya da daha ölümün ne olduğunu bile bilmeyen bu çocuğun yanında bir yakını ölmüştür ve oradaki insanların ağlaması sebep olmuştur bu patlamaya? Hani zaman zaman çok saçma sapan ortamlarda yetişen ama harikalar yaratan insanlara rastlarsın da hayrete düşersin ya bunun sebebi bu işte. s. 143-144
- ...olur da bir gün ölürsem benden bahsederken sakın 'Hayatını kaybetti...' diye bir ifade kullanmayın. Çünkü ben ölmüşsem asla hayatı kaybetmemişimdir; ben ölmüşsem mutlaka ölümü kazanmışımdır. s. 169
- Güneş 'Ben sıcağım!' derse asla ukala olmaz. s. 170
- Da Vinci'yi hatırlıyor musun? Tablolarına önce imza atıp sonra yapıyordu resimlerini. Yani demek istiyordu ki 'Şu andan itibaren Da Vinci imzalı bir tablo yapıyorsun ey ressam, akıllı ol! Yaptığın şeyi mükemmele yasla çünkü sen mükemmelsin.' s. 175
- Biriktirmekle bir ömür geçirip sonra da ölmek; akşama kadar kumdan kale yapıp sonra da dağılmaya benzemiyor muydu deniz kıyısından? s. 184
- Dolandırılmak suç sayılmalı bence. Hani hep derler ya 'Hırsızın hiç mi suçu yok?' diye. Aslında değişmeli bu artık ve sorulmalı 'Ev sahibinin hiç mi suçu yok!' Dolandıran 5 yıl ceza alıyorsa söz gelimi, dolandırılan da en az 5 ay almalı. Uyanık olmak bir mecburiyet olmalı yani. Eğer bu yapılırsa dolandırıcılık tarih olur işte. s. 203
- Öyleyse 'aşk acısı' diye bir şey yoktur ve bu tamamıyla uydurma bir sancıdır. Olmayan bir şeyin sızısı da olmaz, değil mi? Hissedilen ızdırabın aslında karşı tarafla bir ilgisi yoktur çünkü. Bu acı; insanın kendine duyduğu aşktan dolayı ortaya çıkan sahiplenme duygusunun karşılık bulamaması ve bu durumun oluşturduğu olumsuz elektriktir. Demek ki karşı tarafla herhangi bir ilgisi yoktur bu sızlanmaların; şayet öyle olsaydı giden tarafın mutlu olması, acı çekmesini engellerdi kalan tarafın. Kalan taraf, kendine olan aşkıyla mücadele ediyor oysa hepsi bu... Tüm duygular 'ben' merkezlidir. 'Gelenler gitmeli çünkü 'ben' tatmin oldum. Gidenler geri gelmeli çünkü 'ben' henüz tatmin olmadım.' Mevzu kısaca ve sadece budur işte. s. 210
- Yine birileri sopa atıyorsa birileri de dayak yiyor olmalıdır ama dayak yediğini anlatan yoktur. 'Geçen bir dövdüler bizi, aklın hayalin durur. Hakikaten sağlam adamlarmış, meydan dayağı attılar resmen.' diyeni göremezsin. Mutlaka galip gelen tarafta yer alır anlatanlar... s. 216