- İnsan kendini çok derin tahlil etmemeli, yoksa hiçbir şey yapmaz, yaşam durur. Bir kaya parçasının üstünde hiç kımıldamadan oturan bilgelere döneriz.
- Sonra okuduklarımın arasından Eski Çin?e ait bir şey hatırladım: ?Zengin olmayı mı yeğlersin, sanatçı olmayı mı?? Zengin olmayı çünkü sanatçılar sürekli zenginlerin ön kapılarında bekleşiyor.?
- İnsanlık iğrendirmiştir beni hep. Aslında, onları özellikle iğrenç kılan o akraba-ilişkisi hastalığıydı, ki buna evlilik, güç değiş tokuşu ve yardımlaşma, mahalleniz, bölgeniz, şehriniz, ülkeniz, devletiniz, milletiniz de dahil... Herkes birbirini kıçından yakalamış bu hayvanca-korku aptallığı ile vızıldadıkları kurtuluş kovanında.
- İnsanlarla beraberken kendimi rahatsız hissediyorum. Benden uzak şeylerden söz edip, benim duymadığım heyecanlar duyuyorlar. Ama kendimi en çok onlarla beraberken güçlü hissediyorum. Şöyle düşünüyorum: Onlar bütünün bu küçük parçaları ile varlıklarını sürdürebiliyorlarsa, ben de sürdürürüm.
- Anlaşılan ben zayıf bir adamım, İncil?i denedim, filozofları, şairleri, ama bir şekilde hepsi hedefi şaşırmışlardı. Tamamen başka bir şeyden söz ediyorlardı. Ben de okumayı kestim uzun süre önce. İçki, kumar ve seks biraz işe yarıyordu ve bu yaşantımda cemiyetin, şehrin, ülkenin herhangi bir ferdi gibiydim; ancak tek fark, benim ?başarmak? isteği duymamamdı. Bir aile istemiyordum, ev istemiyordum, saygın bir iş istemiyordum. Böyleydim işte: entelektüel değilim, sanatçı değilim, alelade bir insanı kurtaran köklerden de yoksunum. Arada derede kalmış bir şey gibiyim ve sanırım bu da deliliğin başlangıcıdır.
- Delilik mi? Neden olmasın? Ne delilik değildir ki? Yaşam delilik değil mi? Kurulmuş oyuncaklar gibiyiz... birkaç kez kuruluyoruz, bitince güle güle... ve ortalıkta dolanıp varsayımlarda bulunur, planlar yapar, valiler seçer, çimlerimizi biçeriz...
- Artık hayvanları insanlardan ayırt edemez olmuştum.
- "Ölüm değil bize acı veren; yaşlanmak,yaşlanmak... kırışık eller,kırışık yüzler... Tanrım, kıçım bile kırışık ! Tanrım, Tanrım, yaşlılık; nefret ediyorum, nefret ediyorum!"
- "Kampüsün bir sığınak olduğuna karar vermiştim. Yaşamlarını sürekli kampüste geçiren manyaklar vardı. Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabını bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyler bilmek zorundaydın." (s.209)
- Allah kahretsin, amaçsızlık üstüne düşünürken sigaramın yanık ucu parmağıma çarptı. Bu da beni uyandırıp Sartre havasından çıkardı. Mizah gerek bize, kahkaha gerek.