- Sarı-Özek'te ne orman vardı, ne ırmak, ne de ekili tarlalar. Ama, batmakta olan güneşin ışık ve gölge oyunları, bozkırda o güzelliklerin hiçbiri eksik değilmiş gibi bir his veriyordu insana.
- Kopan kayalar ya da çığ yuvarlanması ansızın olur ve biter. Ama toprak kaymaları herkesin gözü önünde korkunç bir güçle ilerler ve onu hiçbir şey durduramaz . Böyle korkunç olaylar bazen insanların başına da gelebilir. Üstesinden gelemediği çelişkilerle başbaşa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz, ama bir şey yapamazsınız.
- Diyelim ki buradan gittin. Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir.
- İnsanoğlunun bu dünyadaki kısmeti ne kadar da çok, aynı zamanda ne kadar da azmış!
- "Ama sen rahat uyu. Burada toprak çok, alabildiğine geniş, ama senin payına kala kala üç arşınlık yer kaldı. Burada yapayalnız kalmayacaksın, yakında ben de geleceğim yanına. Yine beraber olacağız. Bana güven ve beni bekle. Fazla bekletmem. Eğer her şey uz gider, kaza ile bir yerlerde yok olmaz da ecelimle ölürsem gelip seni bulacağım. Sen ve ben burada, yavaş yavaş Sarı-Özek toprağına karışacağız, toprağın özü olacağız, ama bunu biz bilmeyeceğiz. Ancak sağ kalanlar bilir bunları. İşte bu yüzden ben de bu sözleri aslında sana değil, daha çok kendime söylüyorum. Çünkü sen şimdi, sağ olduğun zamanki Kazangap değilsjn. Senin gibi hepimiz bir gün yok olacağız. Ama Sarı-Özek bozkırında trenler yine gelip gidecek, bizim yerimizi de başkaları alacak..."
- Şölende en önemli şey yapılan konuşmalar, tebrik temenni sözleriydi. Kutlama töreni, bu törende söylenen sözler, bütün öteki duyguları silip süpüren bir neşe kaynağı olurdu. Hatta bu törende, kısa bir süre için de olsa, imrenmenin yerini nezaket, kıskançlığın yerini, dostluk- kardeşlik, ikiyüzlüğün yerini içtenlik alırdı. Herkes büyük bir beceri ile yüz değiştirir, birbirlerine övgü yağdırmakta yarışır, en güzel sözleri bulu söylemeye çalışırlardı. Ne kadar coşkulu, ne kadar ilginç idi bu törenler!
- Bazıları insan hayatının önemli olduğunu sanıyolardı... ne laf ya! Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakılacak insan olmazsa soba söner. Sönen, yanmayan sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar da devlet olmadan yaşayamazlar: sobayı tutuşturan, yakan onlardır. Sobayı yanar tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmelidirler. Her şey buna bağlı!
- Aslında o korku salan tutum ve kurbanın kendileri olmayışından ileri gelen vahşi zevk, insanlara bu cezanın haklı olduğu inancını vermekle kalmıyor, Han'ın yönetim tarzını da kabul ettirmiş oluyordu onlara.
- Yeryüzündeki bütün yaratıklar arasında Şeytan'la hemen uyuşan, anlaşan tek yaratık insan idi. Bu uyuşma sonunda, yüzyıllar, bin yıllar boyunca kötülük ekti, kötülük biçti ve kötüye zafer kazandırdı.
- ... Sonra, idam hükmünün yerine getirileceği sırada, yıldırımlar gibi, kulakları delerek yeniden gürleyecek, orada bulunan herkesi, kör bir öc alma duygusu ile coşturacak, sarhoş hale getirilen vicdanlarda, bu cezanın kendilerine değil de bir başkasına verilmiş olmasının gizli ve vahşi sevinci yaşanacaktı.