- Elimde olmayan bazı nedenlerden ötürü yaşamdan ayrılmak zorunda kaldım. Ölü olup olmadığını anlayamayacak denli şaşkındım ama başımda dikilip ''Ölmüş bu herif!'' diye bağıran temizlik işçisi durumumu bir kez daha vurguladı. Kaçması için uyardım onu. Duyuramadım. Ölülerin sesi dirilere ulaşamıyor demek. Ölümün bir çözüm olacağını düşündüğüm zor günlerden geçtim ama hep düşüncede kaldı. Kendi yaşamına kendi elinle son vermek güçtür aslında. Bu tür çılgınlıklara şaşmışımdır hep, ölümde ne bulurlar diye. Yitirecek hiçbir şeyim olmamasına karşın çekindiğim neydi? Can verirken çekeceğim acı mı? Bir gün mutlu olabileceğim umudu mu? Yoksa yaşam denen karmaşayı henüz çözememiş olmam mı? Bilemiyorum. Belki de bu kadar rahat ve acısız olacağını bilseydim bugünü beklemez, hiç olmazsa kendi istemimle son verirdim-kendi istemimle biçim veremediğim-yaşamıma. İnsan yaşarken böyle düşünemiyor ama(sanırım her ölü bunu acı acı düşünmüştür)ölünce güneş yok, ses yok, kuşlar yok, şarap yok. Ama bütün bunlara karşın yaşamım boyunca rastlamadığım bir dinginlik, sarsılmaz bir susku var. Bir de ölümün sürekli tembelliği... (Sf:141-142/Duman)
- Bir çıkış yolu aramıyorum artık, eski özlemlerimi yitirdim. Umut da git gide aşınıyor. "İnsan umutsuz da yaşar. " diyor bir şarkı. Eskiden gülerdik, narkoz derdik bu tür şarkılara. Şimdi bal gibi dinliyoruz. "Yüzü gülen adam gösterin bana. " diye bağırıyorum. "Yüzü gülen insan. Işıkları yakın. " diyorum, güneş nerede. Karamsarlığa yuvarlanıyoruz. Kimse o boş gözlerini döndürüp de bakmıyor bana. Yüzler sabun, yüzler alçı. Bedeli çok ağır ödenen bir dönemden geçiyoruz diyorum, ne kadar az yara alırsak, yani bu dönemi atlatırsak... Duymuyor kimse. Karı kocaya yabancı, kardeş kardeşe. Sağırlar... Sağırlar... (Sf:149/İşsizliğin Uzun Günlerinden Biri)
- + "Karşımda renkli ışık kareleri ile lekelenmiş bir boşluk vardı. Önce yolumuzu, sonra da kendimizi yitirdiğimiz bir boşluk. Gözümü ışıklardan almadan "SEVGİYİ TÜKETTİK. "" dedim. - ... + "Bu ölümcül bir hastalık da değil." dedim, "Süründüren, insanın kendine olan saygısını her gün kemiren bir illet. " - ... (Sf:189/Temmuz Suçlu)
- Hiçbir şey tesadüfi değildir ve bazen bir musibet bile beklenmedik bir hayra vesile olur.
- Varış noktanı tasarlama ki, oraya geldiğinde sen de şaşırasın.
- Adam: "Beni anladığını sanıyor ve üç-beş sözcükle tanımlayıveriyorsun. Oysa her şey göründüğünden çok başka.? Kadın: "Yani, herkesin bir gerçeği, bir de kimsenin göremediği yaşamın gerçeği var; öyle mi?? Adam: ?Tam tersi, yaşamın bir gerçeği ve kimsenin göremediği, herkesin bir kendi gerçeği?? Kadın: ?Peki, diyelim ki öyle; bu ikisi arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsun?? Adam: ?Seninle.?
- Siz de biliyorsunuz Sabri Bey, ölüm nedenimiz içkiden değil, yalnızlıktan olacak. Her iki türlü susuyorum o vakit.
- ...ah baba, birbirimizi anlamaya,iki arkadaş gibi konuşmaya, karşılıklı birer kadeh rakı içmeye zamanımız olmadı. Yaşasaydın da olmayacaktı.Biz o zamanı asla bulamayacaktık.Ama bu, ikimizin de özlemiydi.Özlemiydi baba, kendini kandırma.Mektubumu çok geciktirdiğim,sana sağlığında yazamadığım için bağışla beni. Her şeyin üstesinden gelmek için daha güvenli ve güçlü olmalıyım.İzindeyim baba. Sinir küpü gibi biri olabilirim ve bir akşam sofrada,yemeğin yeterince sıcak olmadığına kızarak tencereyi duvara çarpabilirim; küçücük çocuğumun ürkmüş gözlerinden utanmadan yapabilirim bunu. Şaka baba.şaka. Hiç evlenmeyeceğim.Hırpalayıp geleceğini karartacağım bir oğlum olmayacak. Baba, yaşamımı kemirip bitirmeye beni hazırlayan,çelik güçleriyle çınlayan şarkılar duyuyorum.Bu gidişle bende canlı bir hücre kalmayacak.Bu şarkıların beni alıp bilinmeyen yerlere sürüklemeleri iyi bir şey değil ama, bir türlü peşlerini bırakamıyorum.Bunda senin parın yok mu baba ? Var. Olmaz olur mu ? Ama sen bunu bilerek,isteyerek yapmadın.Senin açından her şey doğruydu. Ben de bu yüzden evlenmeyeceğim baba. Bir oğlum ya da bir kızım olmayacak.Ne yazık ki soyun sürmeyecek,oğlunla birlikte kayıplara karışıyorsun. Sana bazı açılardan kırgınım baba, yine de yanında bir kişilik yer ayır; ne de olsa oğlunum. Kapı çalınıyor.Mektubuma ara versem kızmasın değil mi ? Ah baba, keşke yaşasaydın.
- ...ah baba, birbirimizi anlamaya,iki arkadaş gibi konuşmaya, karşılıklı birer kadeh rakı içmeye zamanımız olmadı. Yaşasaydın da olmayacaktı.Biz o zamanı asla bulamayacaktık.Ama bu, ikimizin de özlemiydi.Özlemiydi baba, kendini kandırma.Mektubumu çok geciktirdiğim,sana sağlığında yazamadığım için bağışla beni. Her şeyin üstesinden gelmek için daha güvenli ve güçlü olmalıyım.İzindeyim baba. Sinir küpü gibi biri olabilirim ve bir akşam sofrada,yemeğin yeterince sıcak olmadığına kızarak tencereyi duvara çarpabilirim; küçücük çocuğumun ürkmüş gözlerinden utanmadan yapabilirim bunu. Şaka baba.şaka. Hiç evlenmeyeceğim.Hırpalayıp geleceğini karartacağım bir oğlum olmayacak. Baba, yaşamımı kemirip bitirmeye beni hazırlayan,çelik güçleriyle çınlayan şarkılar duyuyorum.Bu gidişle bende canlı bir hücre kalmayacak.Bu şarkıların beni alıp bilinmeyen yerlere sürüklemeleri iyi bir şey değil ama, bir türlü peşlerini bırakamıyorum.Bunda senin payın yok mu baba ? Var. Olmaz olur mu ? Ama sen bunu bilerek,isteyerek yapmadın.Senin açından her şey doğruydu. Ben de bu yüzden evlenmeyeceğim baba. Bir oğlum ya da bir kızım olmayacak.Ne yazık ki soyun sürmeyecek,oğlunla birlikte kayıplara karışıyorsun. Sana bazı açılardan kırgınım baba, yine de yanında bir kişilik yer ayır; ne de olsa oğlunum. Kapı çalınıyor.Mektubuma ara versem kızmasın değil mi ? Ah baba, keşke yaşasaydın.