- Anlaşmazlıklar yatışmaya başlamıştı ki çiçek aşısının bulunması ortalığın yeniden karışmasına neden oldu. Kilise adamları (ve hekimler), aşıyı «Göklere, hatta Tanrı'nın istemine bir başkaldırma» saydılar; Cambridge Üniversitesi'nde aşıya karşı vaazlar verildi. Montreal'de büyük bir çiçek salgınının baş gösterdiği 1885 yılında bile, kentin Katolik halkı kilisenin de desteği ile aşı olmamakta direndi. Bir Katolik papazı «Çiçek hastalığı salgınına uğramamız geçen yılki karnaval şenliklerinde durmadan yiyip içerek Tanrı'yı gücendirmiş olmamızdandır» diyordu. Kiliseleri çiçek salgınına uğrayan bölgenin tam ortasında bulunan Oblate Papazları, aşıyı lanetlemekte devam ettiler; dinibütünler, Tanrı'ya olan inançlarını çeşitli yollardan gösterecek yürek temizliğine güvenmeye çağrıldılar; kilise hiyerarşisinin de onayı ile tören düzenlendi; dualarda tespih kullanılması, özellikle belirtildi.
- Renk körlüğüne tutulmuş birine çimenin kırmızı değil yeşil olduğunu kanıtlayamayız. Ona, birçok insanın sahip olduğu renk ayırt etme yeteneğinden yoksun olduğunu kanıtlamanın çeşitli yolları vardır; ama değerler konusunda böyle yollar yoktur ve bu alandaki anlaşmazlıklar, renkler konusundaki anlaşmazlıklardan çok daha sık görülür. Değerlerle ilgili farklar konusunda karar vermek için bir yol hayal bile edilemeyeceğine göre, bu farkların nesnel doğruluğa ilişkin bir fark değil, ama bir beğeni farkı olduğu sonucunu benimsemeye zorlandığımız da apaçıktır.
- Politikacının başarısı kendi kesimini çoğunluğa dönüştürmesine bağlıdır. Bütün kesimlere aynı ölçüde çekici gelecek önlemler öteki partilerce de benimsenebilecek bu nedenle de parti politikacısına bir yararı olmayacaktır. Sonuçta politikacı bütün dikkatini rakibini destekleyenlerin çekirdeğini oluşturan kesimin hoşlanmadığı önlemler üzerinde yoğunlaştırır.
- Kötü bir hükumetle savaşa tutuşun, büsbütün kötüleştirirsiniz onu.
- Yoksulluk bir belirtidir, kölelik ise hastalık. Zenginliğin ve yoksulluğun uç noktaları sahip olmanın ve köleliğin uç noktalarını takip eder. İnsanlar fakir oldukları için köleleştirilmezler, köleleştikleri için fakirdirler.
- Toplumsal değişmelere yol açan kişiler, bir kural olarak, toplumu değiştirmek isteğini kendilerinde güçlü bir biçimde duyanlardır.
- ''Tıpkı çalışmayan arabaya öfkelenmek gibi, yanlış davranışlara sahip olan insana öfkelenmek de boşa enerji harcamaktır. Ayrım, arabayı garaja götürmek için iteleyebilmeniz ancak Hitler'i psikoloğa gitmeye zorlayamamanızdır.''
- BÖLÜM I
BİREY VE YURTTAŞ
Bütün çağdaş uygar devletler eğitimin istenilmeğe değer olduğu kanısındadırlar; bununla birlikte bu, yargıları saygıya değer bazı kimselerin her zaman tartışageldiği bir önermedir. s5 (Not: Kütüphanemdeki bu kitap 1981 yılı basımı olduğundan kelimeler yanlış yazıldı algısı olmasın. Orijinal yazıyorum) - Bilim, felsefenin başarılarından, felsefe de bilimin başarısızlıklarından örülmüştür.
- Geçmişte ufak bir aylak sınıf, büyük bir çalışan sınıf vardı. Aylak sınıf, toplumsal adalet açısından hiç de hak etmediği imtiyazlardan yararlanıyordu; dolayısıyla bu sınıf ister istemez baskıya yöneliyor, nefret uyandırıyor ve imtiyazlarını haklı gösterecek kuramlar icat etmek zorunda kalıyordu. Bu olgular aylak sınıfın mükemmelliğini büyük çapta azaltmış, ama bu gerilemeye rağmen, bizim uygarlık dediğimiz şeyin hemen hemen tümünü bu sınıf yaratmıştır. Sanatı geliştiren, bilimleri bulan bu sınıftır; bu sınıf kitaplar yazmış, bu sınıf felsefeler ortaya atmış ve toplumsal ilişkileri bu sınıf inceltmiştir. Hatta baskı altındakilerin kurtuluşu bile genellikle yukarıdan aşağı doğru gelişmiştir. Aylak sınıf olmasa, insanlık barbarlıktan hiç kurtulamazdı.