- Yanaklarında sinirden ve kederden ileri gelen iri iri yaş taneleri vardı. Fakat kırışıklıkları yüzünden yaşlar akmıyordu. Yayılıp birleşerek bu harap yüzde sudan bir cila meydana getiriyorlardı.
- Ona, kabahatin bende olmadığını söyleyecek oldum ama bu sözü daha önce patrona da söylediğimi düşünerek vazgeçtim. Zaten hiçbir anlamı yoktu bunun. İnsan ne de olsa daima biraz kabahatlidir.
- O sırada sokak lambaları birdenbire yandı ve gökyüzünde yükselmekte olan ilk yıldızları sönükleştirdi.
- İki saattir gün artık ilerlemiyor gibiydi; iki saattir gün, erimiş ve kaynayan bir maden denizine demir atmıştı sanki.
- O zaman, hareketsiz vücuda dört el ateş ettim, kurşunlar birbiri peşi sıra bu vücuda gömüldü. Felaketin kapısına vurduğum dört sert darbeydi sanki bunlar.
- Bütün bu insanların beni görmek için itişip kakıştığını ilk anda kavrayamamıştım sanırım. Öteden beri insanların ilgisini çeken biri olmamıştım. Bütün bu telaşın sebebinin ben olduğumu anlamak için, gayret sarf etmem gerekti.
- Kararın saat 17'de okunacağına saat 20'de okunmuş olması ve büsbütün başka bir nitelikte de olabilmesi olgusu, herkes gibi çamaşır değiştiren kimseler tarafından verilmiş bulunması gerçeği, Fransız (ya da Alman ya da Çinli) milleti gibi kuşkulu ve belirsiz bir kavrama dayanmış olması keyfiyeti, bu kararın ciddiyetinden pek çok şey kaybettiriyor gibi geliyordu bana.
- Beni gerçekten ilgilendiren şeyin ne olduğundan belki emin değildim ama, beni ilgilendirmeyenin ne olduğundan emindim. Ve tam da onun bana bahsettiği şey, beni ilgilendirmiyordu.
- "Yaptığım herhangi bir şeyden dolayı hiçbir zaman gerçek pişmanlık duyamamış olduğumu ona samimi olarak, hatta dostça açıklamaya çalışmak isterdim. Ben her zaman olacak şeyin, bugünün veya yarının etkisi altında olan bir insandım."
- ''Tabii, umut, bir yolun dönemecinde, var hızla koşarken, birden yetişen bir kurşunla yere serilivermekti.''